16 Ocak 2025 Perşembe

Tadı Damağımızda San Sebastian,



Vedat Milor abimizi anarak ve onun tespitine yüzde yüz katılarak, dünyanın en sevimli kasabalarından biri San Sebastien, Nam-ı diğer yerel adı ile Bask bölgesinin medar-ı iftiharı Donastier. 

Sadece yeme içmesi ile değil havası, denizi, doğası ile de şahane bir yer. İspanya’nın atlas okyanusu kıyısındaki doğal limanlarından biri; doğuştan denizci, balıkçı, mücadeleci, kaşif…


Son derece ilginç yerel lisanları ile ve tutum ve davranışlarından belli sert mizaçlı ama kibar, konuşkan, güler yüzlü sıcak kanlı halkı ile şahane bir tatil destinasyonu …


Yeme içmeye gelince ise bu mühim meseleyi dörde ayırmamız lazım :


İspanyolların Tapas, Baskların Pontix dediği; çoğunlukla ekmek üstünde, yer yer de tabaklarda envaiçeşit mezeler !  Deniz mahsullerine kadar, dana yanakları, organik mantar çeşitleri falan da şahane… Meşhur birkaç mekan daha  var ama genel olarak hem eski şehir de hem yeni şehir de kötüsüne denk gelmen imkansız, fiyatlar da son derece makul .



Michelin yıldızlı ağır restoranlar konusunda ise seçenek çok olsa da bu işin kral Elkano ! San Sebastian’ın hemen dışında, Getaria adlı şirin balıkçı köyündeki dünyaca meşhur Kalkan Izgaracı Arturo Elkano… Arturo her masa ile tek tek ilgileniyor ve Vedat Milor'dan selam götürünce çok seviniyor. Getaria Köyü aynı zamanda meşhur modacı Balenciaga'nın da memleketi çok da güzel bir müzesi var ...


( Getaria Köyü )


Başta cheesecake  olmak üzere tatlılar … Barselona ve Madrid’te de her köşe başında görürsün şahane küçük şık pastanelerde çeşit çeşit pasta börek konusunda bu İspanyollar zaten usta. Burada konu bir seviye daha atlıyor ve hem ekmek, hem kruvasan, hem pasta, hem tatlı çeşitleri göz alabildiğine… Denediğimiz hiçbir şeyden pişman olmadık. 



Şarap da ayrı bir mevzu, Bordo’ya komşu olmakla birlikte kendilerinin de çok lezzetli beyaz şarapları ve elma "cider"ları var, hem de bedava … Biz tapaslarla da balıkla da yerel "cider"ları tercih ettik, çok ta keyif aldık, elma, vanilya, çiçek, tarçın kokulu çok hafif şahane bir içki … 


Heh bir de kimsenin bahsetmediği kahvaltı meselesi var, bir gün Londres Otel’e kahvaltıya hatta uzun uzun bruncha gidin. Ben çok otel kahvaltısı gördüm, böylesini çok nadir gördüm. Az ve öz, özenli, düzenli, manzaralı;  çok keyifli bir ortamda, şahane bir kahvaltı …  



Genel olarak İber Yarımadası , kurak ve çoraktır sanırdım ben. Bu bölge Alplerin devamı, yemyeşil , şahane bir doğaya sahip. Dönüş yolunda bir nehrin peşine takılıp mola verdiğimiz kasaba Eibar ve köy meydanında rastgele girdiğimiz tapas bar da efsaneydi.

San Sebastian'ın hem kendinin hem de lezzetlerinin tadı gerçekten damağımızda kaldı.

14 Ocak 2025 Salı

Akdeniz Kızı Valensiya

Tam bir Akdeniz karmaşası içinde, tam bir Akdeniz rahatlığı ile hem hareketli, hem sakin; hem tarihi, hem modern, hem genç, hem de klasik çok keyifli kesinlikle görülmesi gereken bir yer Valensiya...



Folklörcülük yıllarımdan ilk göz ağrım, İspanya’yı hep çok sevmişimdir, müziği, yemeği, iklimi, mimari dokusu, insanları, lisanları hep çok ilgimi çekmiştir. Barselona’yı biliriz, severiz ama Valensiya’ya gelmek THY’nin en son Avrupa Kampanyasına kısmetmiş.



Çok güzel bir sahili de olan şehirde oteli deniz kenarından mı , şehir merkezinden mi tutsak diye düşünürsek, ilginç bir şekilde, sahilin uzak olduğunu, İstanbul’un, İzmir’in, Selanik’in aksine şehrin denizden uzağa bir noktaya kurulduğunu anlayınca, şehir merkezine karar verdik. Doğru kararmış, Deniz kenarı oldukça yazlıkçı bir anlayışla yapılaşmış, Şehirle pek irtibatı olmayan ama yaz kış fark etmez bir öğlen yemeğine bir sabah yürüyüşüne ya da bir bisiklet turuna gidilmesi gereken bir yer…



Eski şehir merkezi ise, masalsı, destansı… Daracık sokakların hemen her köşesinde bir tasarım harikası, mimari harikası bir anıt, her yanında bir keyifli kafe ya da restoranda cıvıl cıvıl insanlar… Genel Avrupa’nın aksine oldukça genç bir nüfus, maalesef çok sayıda dilenci, göçmen ama sakin, huzurlu, sıcacık bir Akdeniz kenti… 



Central Market şahane, nedendir bilmem Pazar yerlerini çok severim, çok yerel ve çok sahici olurlar… Bu gördüğüm en güzel pazarlardan biri, zaten zengin mutfak ve yeme içme kültürü bir de taze meyve, sebze, şarküteri, deniz mahsulleri ile buluşmuş, harika olmuş … Ayak üstü bir sabah kahvaltısına, öğlen yemeğine, gündüz birasına çok keyifli olur ama iyi planlamak lazım çünkü 3 te kapanıyor…  



Artık kurumuş bir nehrin kenarında boylu boyunca yapılmış park da harika, burada bir yürüyüş ya da bisiklet turu çok keyifli olur. Zira şehrin tamamını gezmek için Bisiklet ya da motosiklet kiralamak harika bir fikir, tüm Avrupa’da olduğu gibi…. Son derece güvenli ve özenli bir trafikte tabi ki öncelik yayalar,  bisikletler ve motosikletler …. 



Parkın sonunda yer olan Dev akvaryum, deniz parkı L’oceanographia ve Bilim ve Sanat müzeleri de çok güzel Biz şansımızı akvaryum ve Yunus şovundan yana kullandık pişman olduk. Çünkü benzer akvaryumlar artık her yerde var hem de. Yunus şovunun büyük bir bölümünde bizi “valla yunuslara eziyet etmiyoruz, aksine çok iyi bakıyoruz, zaten burada doğdular açık denizi bilmiyorlar, tutsak değiller, evleri burası” falan diye ikna etmeye çalıştılar….



Yani son tahlilde denizi, güneşi, tarihi, kültürü, bilimi, müzesi, içmesi yemesi ile komple keyifli, muhteşem bir tatil destinasyonu Valensiya… Biz çocuklarla da çok keyif aldık, yalnız da gidilse çok beslenilecek, doyum sağlanabilecek bir yer, İstanbul’dan direkt uçuşla sadece 3 saatte….    





Narcos 'un Medellin'i

                                                          

Narcos dizisini izleyen hepimizin adını çok iyi bildiği, kendisini hiç tanımadığı, çelişkiler diyarı Medellin… (Narcos’u izlemediyseniz hemen şimdi izleyin, yazıyı sonra okusanız da olur … ) Uyuşturucu kartellerinin, cirit attığı, neredeyse Kolombiya hükümetini komple ele geçirecek kadar büyüdüğü ; cinayetlerin, suikastlerin, patlamaların gündelik hayatın bir parçası olduğu ve yiğidin harman olduğu yer şimdi bir turizm destinasyonu olmuş.


Kolombiya pezosu Dolar karşısında 2 yılda yüzde 500 değer kaybedince ( tanıdık geldi mi ? ) Özellikle de Amerikalı çulsuz turistlerin popüler, kaçamak mekanı olmuş. Uzaktan çalışma ayağına, bilgisayarını kapan gelmiş, gündüz ayrı “zoom” gece ayrı “zoom” ! 


Elimde kesin bilgi yok ama sanırım kartellerin elinden alınan kenevir tarlalarının bir kısmı imha edilmiş ama bir kısmı hala, hem de hükümet kontrolünde (muhtemelende ABD hükümeti gözetiminde) üretime devam ediyor sanki. Biz hiç bulaşmadık ama istediğin mala ulaşman çok kolay ve çok ucuzmuş … 



Yeme içme, kafe, bar, kulüp, gece hayatı da gırla gidiyor, sonuç olarak Latin Amerika burası herkesin kanı kaynıyor. Havalimanında güvenlik görevlisi kadın, minik hoparlörden açmış, müziğini inceden hem dans ediyor, hem işini yapıyor, kimse de yadırgamıyor … Latin Amerika’da kötü yemek özellikle de kötü et yeme ihtimaliniz çok düşük ama Quedres adlı mekan, hem eğlenceli hem de kaliteli… Hafta sonları neredeyse her gece bir mini karnaval var …. 



Kolombiya’da tarım hayvancılık deyince çoğunluğun aklına kenevir geliyor olabilir ama bizim aklımıza kahve geldi ve kendi çapında minik bir kahve turuna katıldık. Ağacı, yetiştirilmesi, toplanması, kurutulması, ayıklanması ve demlenmesi ile derya deniz bir konu; bu kahve, aynı şarap gibi, zeytinyağı gibi … 


Hemen bir pratik bilgi satayım size, siz de arkadaşlarınıza satarsınız. Bu işin hakkı orta kavrulmuş, medium roast. Çünkü dark roastta aşırı kavurulan kahvenin, rengi, tadı, yoğunluğu arttırıyor ama tüm besin değeri ölüyor. Yani dark roast aslında kahve dükkanlarının bir nevi üç kağıdı.



İstanbul’dan direkt Bogota, oradan da 2-3 saatte Medellin’e ulaşmak uzun, pahalı ama pratik. Bogota, hala pek turistik olmadığı için, birazcık tehlikeliymiş oraya hiç uğramadık bile... Cartegena ise deniz kenarı oldukça güzel bir şehirmiş ama ona da bizim vaktimiz yetmedi ...