Varşova’dan kiralık araçla yemyeşil dümdüz bir yoldan
ulaştım Kielce’ye. Polonya’nın 2 büyük kenti Varşova ve Krakow’un tam ortasında
Kutsal Haç ( Swietokrzyskie ) Voyvodalığının merkezi Kielce. Voyvodalığından da
anlaşılacağı üzere dini bir şehir. Gerçi ilk izlenimim genel olarak Polonya komple dindar bir toplum zaten. Özellikle de çocuklar kiliselerle iç içe.
Önce hemen otelimin yanındaki, Neo Gotik Kutsal Haç Kilisesinin (1632) bahçesinde top oynayan fakir çocukları (Belki de kilise yetimhanesinin çocukları) görünce şaşırıyorum biraz. Malum cami bahçesinde, piknik yapılabilir ama top oynanmaz. (Bu yazıyı yazdıktan kısa bir süre sonra Cuma namazına gittiğim Ataköy Camiinde görüyorum uyarı levhasını : Cami Bahçesinde Top Oynamak Kesinlikle Yasaktır” ) sanki her yer top sahası, oyun alanı da çocuklar İmamın inadına cami bahçesinde oynuyorlar !
Sonra da şehrin meydanındaki gösterişli Roman Katolik
Katedralde prova yapan zengin çocukları (zengin oldukları dışarıda bekleyen
ebeveynlerinden kolaylıkla anlaşılıyor…) görünce daha da şaşırıyorum. Gitar
çalan bir din adamı ve çocuklarını piyanoya, tenise falan değil de kilise
korosuna götüren sosyetik ebeveynler hiç alışık olmadığım bir sahne..
Kielce belediyesi bakmış, şehrimiz iyi güzel, hem de yol
üstü ama hiç gelen giden yok, Japon Turist çekmek zor buradaki her şeyin
aynısından aşağı yukarı tüm Avrupa’da var… Başka bir yol bulmamız lazım diye
güzel modern bir fuar merkezi kurmuşlarçok güzel etkinlikler yapıyorlar.. www.targikielce.pl Ben de bir fuar için gidiyorum zaten Kielce’ye ve
görüyorum bir çok Avrupa ülkesi gibi Polonya’da da işler kesat, nüfus yaşlı, bir
çok genç Almanya, Fransa, İngiltere hatta ABD’ye göçmüş…
Şehrin meydanı (Rynek Meydanı çok hoş, sade, keyifli bir meydan ve çok güzel restoranlar var) sarayı, kiliseleri, ana caddesi her şey
klasik Avrupa ama sokakların arasında, şehrin tam ortasında karşına öyle bir
park alanı çıkıyor ki hayran oluyorsun. Tertemiz bir gölet, etrafında yemyeşil
rengarenk asırlık ağaçlar, tarihi köprüler, heykeller, kuğular, ördekler, çocuklar,
gençler, minik bir anfi tiyatro, uzakta tepede bir cafe o kadar…
Herkes
yerlerde, çimlerde, banklarda, oturuyor her santimetre kareye, belediye başkanın bir akrabası bir çay bahçesi, bir nargileci, bir kebapçı, bir gözlemeci patlatmamış…. İtalya ve Yunanistan hariç başka yerde
göremezsin zaten böyle sayfiye yerinde çay bahçesi kültürünü… Sayfiye yerinde
en fazla bank olur, çimlere yayılırsın; elin, ayağın, popon toprak görür. Belki
bir büfe olur bir şeyler alır yersin içersin, kitap falan okursun, çöpünü de
alır gidersin.
“Lütfen çimlere
basmayınız” bir tek bizde vardır, bir tek biz de “çocuğum koşma düşersin” “oğlum bağırma”, “kızım ağlama” hatta “cevap verme bakiim” bir tek bizde vardır.. Okulda, evde, sokakta,
camide çocukları sürekli kısıtlarız, yasaklarız, engelleriz sonra da neden
bizden astronot çıkmıyor diye düşünürüz ?!?