31 Ocak 2012 Salı

Ümit Burnuna Yolculuk...



O yıllar önce uçakta yanıma oturan çok gezen ve çok okuyan kadın, Cape Town, İstanbul’dan daha güzel dediğinden beri içime dert olmuştu.
Her yerde, Cape Town'un çok güzel bir şehir olduğu ve gezilecek çok yer, yapılacak çok şey var diye yazıyordu, çok merak ediyordum...



Nihayet denk geldi, 1,5 günüm var Cape Town’da ve efendi gibi Masa Dağına çıkmak, A&V Waterfront’a gitmek, Green Square’e falan gitmek gibi klasik Japon turist aktiviteleri uymaz tabi, benim aklıma süper bir fikir geldi : motosiklet kiralamak!
İtalya’da bir vespa kiralamak aklıma gelmediği için çok pişman olmuştum, şimdi tam zamanı, tam yeri…
Bir tek sorun var o da trafik soldan işliyor !



Ders çalışıyorum, haritaya bakıyorum Ümit burnuna, Fokların olduğu Hout Bay’e ve Penguenlerin olduğu Simons Town Boulder’s'e gidicem, hepsi de aynı istikamette...
Dönüşte de Kommetjie üzerinden Cape Town süper…
Yalnız kiralamacıya gelince bir sorun daha çıkıyor o da Vespa 1969 model, hiç bilmediğim, koldan vitesli!
Birkaç tur atıp acemiliğimi atıyorum üstümden ve çıkıyorum yola, yola çıkınca bir sorun daha çıkıyor, yol bitmiyor!
Bizim Wolf bana Ümit Burnu 20-25 km falan demişti, haritada da çok yakın görünüyordu, meğer 65km. imiş!



Bir arkadaşımda görüp kıskanmıştım, ümit burnuna gidenlere bir sertifika veriyorlar ( daha doğrusu satıyorlar ) aferin boyunuz uzadı diye, onu almak istiyorum bir de yola çıktık bir kez geri dönmek yakışmaz şimdi …
Yolda bir sorun daha çıkıyor o da kum! Plajların yanından geçerken rüzgar o kumları yüzüme öyle bir çarpıyor ki resmen canım acıyor, Allahtan güneş gözlüğüm var ağzım, burnum, saçım, başım kum içinde devam ediyorum yola…



Soldan trafik konusunda çok başarılıyım ama koldan vites konusunda değilim. Motoru da zorluyorum ellerimi de...
Tabi ne eldiven var ne maske, ne de mont. Mont demişken, kısa kollu tişörtle 32 derece güneşin alnında yaklaşık 6 saat motor kullanınca kollar ve burun direkt ıstakoz oluyor tabii…



Neyse sağ salim Ümit Burnuna varıyorum, yolda fokları besliyorum, penguenlerin güneşlenmesini seyrediyorum, kayalıkların arasından, okyanusların kenarından geçiyorum (Solum Hint Okyanusu, Sağım Atlas…)



Surf yapanları seyrediyorum, mayom havlum yok, yüzemem hiç olmazsa ayaklarımı sokayım okyanusa diyorum, ne de olsa Türk'üm, ama ne mümkün su buz! Soğuktan ayaklarım kesildi resmen hemen çıktım, ama adamlar alışmış, hatta bazı çocuklar bile giriyor buz gibi suya …



Dönüş yolunda yakalandığım fırtına ayarındaki rüzgara karşı, zor bela, dura dura, yorgunluktan bitmek üzereyken, otele dar atıyorum kendimi ve itiraf ediyorum kendime ben maceracı değilim, gerçekten çok zorlandım ve çok yoruldum...



Şimdi bu İstanbul’dan daha güzel olduğu iddia edilen, şehri efendi gibi gezip, birkaç fotoğraf çekmek için sadece yarım günüm kaldı ama Vespa kullanıcak halim kalmadı...






Kural : Tüm güzelliklerin ve zenginliklerin kaynağı doğa... Doğayı, kaynakları çevreni koru ...