28 Ağustos 2013 Çarşamba

Paris'te bir tur ...

Daha önce de yazmıştım Paris'i,  eski tadı hiç yoktur artık; hayal kırıklığıdır, Paris romantizminin yerini alan duygu bence…
Ama hazır Disneyland'a kadar gelmişken, tam 10 sene önce buz gibi bir Şubat gününden sonra ( Aslında daha da romantik olsun diye 14 Şubatta gelecektik ama o yıl o kadar çok kar yağmıştı ki İstanbul’a; uçağımız ertelenmiş, biz 21 Şubatta gelebilmiştik ) şimdi bir de Ağustos sıcağında turlamadan olmazdı tabi…


Daha önce geldiğimizde göremediğimiz Notre Dame’dan başlayıp Şanzelize’ye ( orijinali : Champs-Elysees… bayılıyorum şu Fransızca’ya Mersi’nin “Boku” nasıl yazılır bilirmisiniz :  “beaucoup” !) kadar yaptığımız yürüyüşten çok keyif aldığımı itiraf etmeliyim..  özellikle Louvre’un bahçesindeki çimlere çoluk çocuk yayılmak nedense çok hoşuma gitti… İnsanoğlu işte bazen dünyalar vermez keyif, bazen de bir santim çimde bulur mutluluğu...


Şaka değil tabi, Dünyanın en meşhur kentidir Paris, çok ticarileşmiştir, çok yabancılaşmıştır ( çoğu zaman tren kompartımanındaki tek "Avrupalı" biz oluyorduk )  ama bir asaleti de vardır hala... Tarihi merkezdeki dokusu hiç bozulmamıştır, yeni çivilerin hepsi başka bölgelere çakılmıştır ve caddeler, meydanlar, parklar heybetlidir, sokakları, kafeleri, şekerlemeleri, peynirleri ( bazısı ayak koksa da ... ) dillere destandır hala...






















Bu arada yaklaşık 20 yıl önce folklör ekibiyle geldiğimizde, saatlerimizi geçirdiğimiz, Türkiye’de olmayan bir çok ürünü bulduğumuz, hayatımda farklı bir yeri olan Şanzelize'deki Virgin Mega Store’un teknolojiye, internete özellikle Apple’a dayanamayıp kapandığını görmek gerçekten de burktu biraz içimi…


Ve sokaklarda özellikle de alış verişte bu kadar çok Arap gördüğüme da şaşırdığımı söylemeliyim, sadece Türkiye’de değil bütün Dünya’da para el değiştiriyor demek... Aslına bakarsanız her şey değişiyor, mesela bir gün dillere destan Paris metrosunun, tadilatı için ( ki acilen yapılması gerekiyor ) İstanbul Büyükşehir Belediyesi finansal ve teknik destek verirse hiç şaşırmam !


Kural : Değişime karşı koyamazsın, ayak uydur, ama bu söylemekle olmaz bunun için oku, öğren, takip et, kovala, yakala hatta öne geç, unutma her şey çok hızlı… Ama yavaşlığın da keyfini çıkarmayı unutma, çim görünce yayıl, gökyüzünü seyret, yaşadığını fark et !     

27 Ağustos 2013 Salı

Bi daha da Disneyland’a gelmem, Paris



Aslında Orlando (1995) ve Los Angeles’tan (2003) tecrübeliydim, büyüklerim de uyarmıştı ama insanız işte hepimiz hata yapabiliyoruz … Ağustos’ta, Kutuplar hariç bütün Dünya okulları tatildeyken Disneyland’a gitmek gerçekten kötü bir fikirdi. Kalabalık olacağını tahmin ediyorduk,” fastpass* alırız, birazcık bekleriz,  zaten çocuklar çok küçük mekanı görmek, havasını solumak bile yeter" dedik ama itiraf edeyim bu kadar kalabalık ve bu kadar hengameyi tahmin edemedik.
*Fastpass, hepsinde değil, bazı oyunlarda, daha sonraki belli bir saatte gelip, beklemeden girmen için sana özel  bilet veren otomatik bir sistem ama saatini ayarlaman, hangisinde var hangisinde yok takip etmen kolay değil iki çocukla… Hatta bazen fastpass almak için bile sıra beklemen gerekiyor.


Karşılaştırma yapmayı sevmem ama Amerika’dakilerden sonra burada organizasyon da zayıf. Yönlendirme, personel, havalandırma, zamanlama gerçekten kötü. Buzz Light Year Laser Blast isimli 6 dakika süren oyun için bekleme süresi 15 dakika yazıyor diye girdik ekranda, abartmıyorum özellikle saat tuttum 75 dakika yani 1 saat 15 dakika bekledik ! Çıkınca tekrar baktım yanlış mı gördüm diye, hayır doğru görmüşüm …


Yemekler ise tam bir fiyasko… Öğlen yemeğinde iğrenç bir hamburger ya da çıtır tavuk için 40 dakika falan beklemen ve en az 10 Euro vermen lazım. Akşam yemeklerinde ise eğer rezervasyonun yoksa hiç şansın yok o iğrenç hamburgerci de kapalı ….


Tabi bu bardağın bir de dolu tarafı var, milyonlarca insan yanılıyor olamaz kurgu muhteşem, tasarım, yerleşim, bahçeler, binalar, caddeler, mağazalar, müzikler, gösteriler harika, gidip de keyif almamak, mutlu olmamak, çocuk olmamak mümkün değil… İmkan varsa her çocuk görmeli ama şunları unutmamalı :

1.       Çocuk en az 8 yaşında olmalı
2.       Mayıs, Haziran, Eylül ya da Ekim’de gidilmeli
3.       Yiyecek, içeceğiniz yanınızda olmalı
4.       3 günden uzun olmamalı (Paris’teki için söylüyorum)
5.       Tura gerek yok çevrede bir sürü otel var, her otelin de servisi var


Çocuk en az 8 yaşında olmalı diyorum çünkü, bizimkiler beklediğimiz kadar, bizim bu yaşımızda aldığımız kadar keyif almadı. Bunun sebebi bizimkilerin biraz küçük olması da ( 6 ve 2 ) olabilir; çağımızın hastalığı tatminsizlik de !

Sıpalar doğdukları günden beri o kadar yüksek standartlarda yaşıyorlar ki, HD Çizgi Filmler, 3D oyunlar, Süper teknolojik oyuncaklar, akülü motorlar, arabalar, vb… Disneyland bile artık bu nesli kesmiyor da olabilir… Eğer sebep buysa, asıl bu nesil büyüyünce vay halimize …


Kural : Karşındakinin uğraşmadan, çalışmadan, mücadele etmeden hatta talep dahi etmeden vereceğin şeylerin, kıymetini hiç bilmeyeceğini unutma !