7 Temmuz 2014 Pazartesi

Hayatın Anlamı, Almanya

İddialı bir başlık oldu ama bugünlerde daha sık duyduğum “Gençliğinin kıymetini bil” diyen tüm “yaşlı”lara “ne demek bu ? sen tekrar genç olsan ne yapardın ? ” diye sordum, herkes başka bir şey söyledi. Gördüm ki herkes hayatın anlamını (çoğu yanlış olan) başka şeylere yüklemiş. Kimi daha çok çalışırdım dedi kimi daha az; kimi daha çok harcardım dedi; kimi daha çok biriktirirdim; kimi daha iyi bir kul olurdum dedi; kimi daha günahkar… Oysa bence çok basittir, hayat, tek kelimeyle özetlenir : “Keyif”

 
Her neden keyif alıyorsan o dur en güzeli ve ne kadar küçük şeylerden keyif alıyorsan o kadar zenginsindir. Ne kadar kolay kaçıyorsa keyfin o kadar mutsuzsundur, ne kadar çok keyif veriyorsan çevrene o kadar mutlu… “hayatını yaşamak”, “gençliğin kıymetini bilmek” yaşamdan keyif almayı bilmektir yani. Peki ama nasıl ve Bunun 22 saatlik Almanya seyehati ile ne ilgisi var derseniz buyrun :

                                        (bu fotoğraf www.meschede.de den alınmıştır)
Düsseldorf havaalanına sıradan bir Nisan günü saat 13:00 sularında indim ve ertesi gün müşterim Max, aynı havaalanına beni geri bıraktığında saat 12:00 sularıydı. Hayatımın en kısa ama en verimli seyehatlarinden biriydi. Düsseldorf’a 2 saat uzaklıktaki Halbeswig bölgesine, Max’lerin taş ocaklarına gittik, ( burada iyi bildiğim ama ilk kez bu kadar yakından izlediğim patlatmayı, konuyla alakası olmadığı halde, ilginç olduğunu düşünerek paylaşmak istedim )  Taş ocağı dünyanın en büyük Noel ağacı yetiştirme bölgesinin ortasında, her taraf yem yeşil çam ağaçlar. Tüm çevre izinleri tam, çevreci madencilik yapılabileceğine çok  güzel bir örnek...

Neyse, mesai bitince hemen yakında Hennesee adlı küçük bir gölün kenarındaki otele gittik, bu kadar taşra bir yerde, bu kadar güzel bir otel olduğunu görünce yaşadığım şaşkınlık, otelin lüks restoranındaki müthiş yemekleri, servisi görünce iyice arttı. Ama asıl şaşkınlığı ertesi sabah yürüyüşümde yaşadım. Küçücük gölde kocaman bir gezinti teknesi, biraz ileride bir yelken kulübü, içinde harika bir restoran, ileride bir plaj voleybolu sahası, kürek kulübü, çocuk parkları, biraz daha ileride belli sonradan getirilmiş kumdan harika bir plaj, gölün etrafında bisiklet yolları, ağaçların arasında yürüyüş ve koşu parkuru, gölün üstünde uçuşan yaban kazları   
(çocukluğumun en güzel çizgi filmlerinden biri “uçan kaz” aklıma geldi) İşte dedim "yaşam kalitesi, kültür, görgü, keyif budur". Küçücük bir gölden böyle bir hazine çıkarılır.



Bu kadar basittir aslında keyifli yaşam, bu kadar yakın, yalın… Biz hep keyif uzakta sanırız, çok yüksektir mutluluk çıtamız, bir türlü ulaşamayız, ulaşsak da, ya bir üst çıtaya takılır aklımız ya da başkasına göstereceğiz ne kadar mutluyuz diye, o anı kaçırırız. Bizim lügatımızda bir şey hem basit, hem de kaliteli; hem yalın, hem de keyifli olamaz. Gözümüz hep başka evlerde, başka arabalarda, başka şeylerdedir.  Elimizdekinin keyfini çıkaramayız, kıymetini bilemeyiz;  sonra da başkasına “sen elindekinin kıymetini bil” deriz… Elin adamı küçücük bir gölde bulur hayatın tadını, biz okyanus geçeriz, derede boğuluruz, ne okyanusun tadını çıkarırız ne derenin…

 
Max’in aile şirketi 1913 yılında kurulmuş, 101 yıldır aynı binadalar, biraz büyütmüşler, çok güzel, şık, sade, kaliteli restore edip, çok keyifli bir hale getirmişler. 101 yıl önce büyük dedesi nasıl sapa sağlam yapmışsa, şimdiki eklemeler de öyle olmuş. Oysa biz “idare eder” deriz günü kurtarırız, Sonrası Allah kerim, benden sonra tufan … 10-15 yıllık bina artık eskimiştir, yenilenmesi gerekir, hazır elimiz değmişken balkonu camla kapatırız, şu duvarı yıkar odayı birleştiririz, garajı yıkar, hatta mümkünse kaçak kat çıkarız, mutluluk evin içinde değil dışında aranır. 3 yaşına gelen araç artık eskidir, yeni araçlara bakılır, bir yazlık olsa fena olmaz ama hep aynı yere de gidilmez ki bir de tatil köyüne gidilir… 
Ama ne hikmetse hep gidilmeyen yer, daha güzel; yapılmayan aktivite daha keyiflidir, biz bir türlü mutlu olamayız…   dedim ya hep yanlış yerde ararız mutluluğu oysa keyif, camla kapatılmamış bir balkonda küfür küfür bir yaz esintisindedir çoğu zaman, ya da başımızın üstünden uçup gecen bir yaban kazının kanatlarında… tabi görmesini ve bundan keyif almasını bilene …