28 Eylül 2017 Perşembe

Sürprizlerle Dolu, Sao Paulo


Aslında işim Belo Horizonte’deydi ama THY Sau Paulo’ya (bundan sonra Brezilyalı’lar gibi kısaca SP diyeceğim ) direkt uçtuğu için mecburen geldim. Çoğunlukla da herkesin mecburen geldiği ya da aktarma yapıp hiç kalmadığı, pek turistik olmayan bir kent SP. Ama Brezilya’nın kalbinin attığı, 22 milyon nüfus ile dünyanın en kalabalık 5. Kenti ( Tokyo, Delhi, Şangay ve Pekin’den sonra ) 



Şansa, Eylül ayında harika bir ilkbahar ( Güney Yarımküre ) pazarı SP’deyim ve turistik makalelere güvenip dolaşmaya, bizim de çok alışık olduğumuz bir meydan ismi olan, “Praça da Rebuplica”dan, Cumhuriyet Meydan’ından başlıyorum. Havalimanından otele giderken taksici kazığı yiyince biraz geç de olsa anlıyorum Uber’in Brezilya’da ne kadar etkin ve ucuz olduğunu, Ve tertemiz Uber aracımdan iner inmez alıyorum evsizlerin sidik kokusunu, afedersiniz ! Meydan’da çoğunluğu ahşap, el sanatları tezgahları var ama civarda tezgah ve gezen insanların sayısından çok daha fazla evsiz var ve herkes kanıksamış hem kokuyu, hem de görüntüyü.


Brezilya’nın en tehlikelisi olmasa bile çok da tekin bir yer sayılmaz SP, o yüzden turistik rotamdan hiç şaşmadan trafiğe kapalı bir caddeden, Teatro Municipal binasına yürüyorum ve ilk sürpriz karşımda… Duvarlardaki iğrenç yazılar, her yerde evsizler, dilenciler, inanılmaz bir sefalet arasında; muhteşem bir tiyatro binası, önünde Pazar temsili için opera bileti sırasında saçı başı yapılı tonton teyzeler ve amcalar… Oradan Sao Bento kilisesine doğru ilerlerken, bir sokak kapatılmış Pazar günü sabah sabah bir rock konseri, çevresinde Punk gençler …


Biraz daha ileride sokakta bir defile provası… Bir kaç adım yanında milyonlarca doların döndüğü Bovespa Borsa binasının civarında bir evsizler kampı, hemen ileri de muhteşem grafitilere yaslanmış müşteri bekleyen fahişeler… Bu kadar sürpriz yeter, gidip Mercado Municipal’a (bir nevi Mısır Çarşısı)  gidip biraz kahve alayım, öğle yemeği molası vereyim derken, 25 de Março caddesinde,  bangır bangır müzikler çalınan bir sokak pazarı karşımda… ama ne sokak pazarı, noodle ( erişte ) pişirip satan çinli seyyar satıcı mı ararsın, taze sıkılmış Hindistan cevizi suyu mu, korsan CD satan DJ mi ? Tam bir cümbüş içinde nihayet varıyorum Mercado’ya.


Burasının da şaşırtıcı derecede temizliği  ve düzeni sürpriz oldu bana, ülkenin genel hijyenine ve benim daha önceki “Mercado” tecrübelerime bakarak … 2 katlı muhteşem bir bina, alt katta ayak üstü büfe( Bu arada Türkiye hariç hiçbir yerde bu kadar büfe göremezsin )  tarzı yerlerden envai çeşit yemek, içmek, üst katta efendi gibi restoranlarda oturarak taptaze öğle yemeği için kaçırılmaz bir fırsat. Ben bir ayaküstücü olarak hakkımı karidesli çi börek ( doğrusu Çiğ değil Çi börekmiş bu arada ) ve tropikal meyve salatası yiyerek kullandım ama size üst kattaki restoranları tavsiye ederim…


Her türlü yiyecek içecek satan koca pazarda bir Brezilya kahve çekirdeği satan yer bulamadan ve bu kadar “kültürel” sürprize yeter diyerek kentin modern yüzü Pauletta bulvarına gidiyorum ki ne göreyim, burada meşhur Modern Sanatlar Müzesinin ( MASP ) altında bir bit pazarı kurulmasın mı ? Daha da şaşırtıcısı 8 şeritli koca bulvar Pazar günü komple araç trafiğine kapanmış, yayalara ve sokak sanatçılarına açılmasın mı ? En seviğim 2 şey : bit pazarı ve trafiğe kapalı bulvar… Ayaklarım patlayana kadar yürüyorum…  Japon Davul gösterisinden, okul bandosuna kadar tüm sokak sanatçılarını da sakin sakin dinleyip SP gündüz turumu tamamlıyorum, aklımda aynı soru acaba Bağdat Caddesi, Nispetiye Caddesi  ya da Bebek Sahilyolu Pazar günleri trafiğe kapatılamaz mı ?        


Bu arada hemen MASP’nin karşısındaki Trianon Parkı da çok şaşırtıcı. Eskiden belki de bütün ülkeyi kaplayan tropikal ormanın şehrin içinde kalan küçük bir kısmı aynen balta girmemiş şekilde koruma altına alınmış. Ayrıca şehrin kuruluşunun 400’üncü yılı vesilesiyle 1954 yılında açılan park Ibirapuera ve bizim otel yakın diye sabah yürüyüşüne gittiğim sıradan bir park Povo da herhalde dünyanın en güzel şehir parklarından… Tropikal kuş cıvıltıları, envai çeşit ağaç ve çiçeklerin arasında bir de ağaçların kavuklarından doğal olarak çıkmış orkideler arasında yürüyüş yağmak gerçekten çok keyifli idi. Bizim evde ne itina ile bakamadığımız orkideler, parktaki ağacın gövdesine tüneyip nasıl açıyor anlamak mümkün değil …


Akşam için de Vila Madalena bölgesi, ismi kadar havalı, yeni trend olan bölgede çok güzel restoranlar, kafeler ve canlı müzik mekanları mevcut. "Ben kapı gıcırtısına oynarım,  9/8 lik aksak ritmin kralını attırırım" diyorsan bile, bu mekanlarda sakın gaza gelme, madara olursun!  ben 13 sene folklör oynadım ama yine de  4/4 lük temel samba figürünü bir türlü beceremedim. Ama yine de küçücük bir kulüpte, müzisyenlerin etrafına toplanmış kalabalığa karışıp epey bir samba yapıyormuş gibi yaptım …

Kural : Farketmez herhangi bir dans öğrenmeye çalış, öğrenemiyorsan da bilmiyorsan da utanma dans et içinden gelince, geldiğince ….