7 Ağustos 2014 Perşembe

Sincaplar Kenti New York


Bundan yaklaşık 20 yıl önce de bir çocukken gelmiş klasik bir turist turu yapmış, etkilenmiş ama biraz da korkmuştum. Çok kalabalık, düzensiz, kirli ve tehlikeli gelmişti çocuk gözüme. Hafızamda hep gri, koyu, karanlık bir etki bırakmıştı, New York Şehri, nam-ı diğer Manhattan… Sokaklarda yatan çok sayıda evsiz, elinde karton kahve bardağı ile dilenen çok sayıda dilenci görmüştüm. En son günübirlik Japon Turist Turumu saymazsak yıllar sonra ilk kez adam akıllı gezecektim New York’u… 
  

Biraz ders çalıştık, bir kaç öneri topladık ki aslında, eğer oranın yerlisi değilse hiç itibar etmem o önerilere; zaten 3-5 yer biliyorlardır kulaktan dolma, sana satarlar onu. Aslında o da “ben senden daha once gitmiştim, iyi bilirim” cakasıdır zaten… Bu kez kaynaklarımız sağlamdı, ( 2 kuşak Brooklyn'li Yahudi müşterimiz deli Brian )  ben de bir iki öneri yazacağım şimdi, satacağım cakamı... Lakin gerçek bir dipsiz kuyu New York … Toru topu 59 km2 ( İstanbul 5300 km2) yüz ölçümlü bir adacık ama sayısız restoran, bar, otel, cafe, müze, park vesaire var; biraz ders çalışıp gitmekte fayda var…


















Biz çok güzel bir organizasyonla 2 gün yaya, 2 gün bisikletli, 2 gün de arabayla gezdik, ama yine de büyük bir kısmını göremedik ve fakat gördüğümüz kadarıyla anladık New York boşuna New York olmamış… Benim hafızamda kalan tüm olumsuzluklar gitmiş, resmen temiz, düzenli yemyeşil bir kent olmuş Manhattan. Hala çok kalabalık, ama rahatsız edici değil, kimse kimsenin umrunda değil… Taksicilerin korna merakını saymazsak, su gibi akıp giden bir ritim var şehirde... Kesinlikle temiz ve yeşil. 40 metrekareden 3 buçuk milyon metrekareye kadar yaklaşık 1400 adet park var küçücük adada ve bu parklarda sincap beslemek çok sıradan gündelik bir olay…


Dikdörtgen gibi şehir 3’e bölünmüş : Harlem ve Central Park’ın olduğu Uptown; Times Square, Murray Hill, Chealsea gibi semtlerin olduğu Midtown ve Soho, Tribeca, Little Italy, China Town ve Wall Street’in olduğu Down Town. Hepsinin de farklı bir havası farklı bir keyfi var. Biz Midtown’da kalıp, 2 gün “citibike” kiraladık ki birinci önerim budur. 


Bisiklet kiralayın, Broadway ya da Beşinci Caddeyi boydan boya geçin. Brooklyn köprüsünden karşıya geçin, hemen köprünün ayağının altındaki parkta dinlenin, adanın karşıdan fotograflarını çekin, ( akşam üstü gidip ters ışığa yakalanmayın ama )



“Gran Elektronica”da acılı Margarita için yanında da Meksika atıştırmaları yiyin. Ağzınız yanınca da biraz ilerideki “Brooklyn Ice Cream Factory”de dondurma yiyin. Sonra da Manhattan Köprü’sünden geri dönün, ve şaşırın o kadar çok tanıdık gelecek ki;  nedense her filmde o köprüden geçen bir araba, motor ya da tren sahnesi vardır…



Bisikletle Central Park turu atmayı da sakın unutmayın. Böyle bir şehirde bu kadar kıymetli arsada nasıl böyle bir park olabilir sorusunun tek cevabı var : Medeniyet ! Ve unutun "Amerikalılar obez, çok yiyor, çok sağlıksız yaşıyor" hikayelerini. Ne kadar çok ve ne kadar ağır spor yaptıklarına inanamayacaksınız. Tüm parklar, ve spor salonları koşanlarla, egzersiz yapanlarla dolu. Central Park’a biz bir Pazar günü gittik istiklal caddesi gibi tıklım tıklım, koşanlar ayrı, bisiklet ayrı, yürüyenler ayrı şeritte herkes aynı yönde gidiyor, bir Allah'ın kulu diğerine müdahale etmiyor, bakmıyor bile…
Ve fakat, herkes nezaketten kırılıyor, selamlaşmayı aşmışlar artık hal hatır soruyorlar ki aslında selamlaşmak bizde adettir, gelenektir, hatta farzdır ama insanlık ayrı bir şey tabi....



Evet, Amerika yeme içme cumhuriyeti, New York da bu Cumhuriyetin başkenti, Dünyanın en iyi şefleri en iyi restoranları şüphesiz burda, kötü bir yer bulmak neredeyse imkansız. Meksika ve Japon yemekleri çok moda bir de Oyster Barlarda soğuk istiridye ….  Işte Bir kaç daha öneri :
Lure Fish Bar, Morimoto, Frying Pan Bar&Grill, Ace Hotel ve lobisindeki The John Dory Oyster Bar, Ayaküstü yemek için de Chelsea Market ve Bread & Butter.
Otellere genellikle Kahvaltı dahil değil, bu da hergün başka bir yerde kahvaltı yapmak için bir fırsat hem de otellerden daha ucuza çıkıyor, ( Soho’daki Balthazar hariç )

(Eski Bir Bisküvi Fabrikasından aslına sadık kalarak dönüştürülmüş modern bir yeme içme merkezi: Chelsea Market)

Alışveriş de bir New York klasiğidir tabi biz de tipik Türkler olarak Woodbury’e gittik tabi ama gitmesek de olurmuş, herşeyi aşağı yukarı aynı fiyata new York da bulmak da mümkün. Özellikle spor malzemelesi olarak Soho’daki Rei’de ve Broadway’deki Paragon’da ne ararsanız var …
Sonuç itibariyle New York, gezmek için de, çalışmak için de, yaşamak için de, okumak için de muhteşem bir yer... Söyleyecek, yazacak çok şey var, zaten hakkında en çok yazılan, çizilen şehirdir New York ve ölmeden görmek uzun uzadıya, sindire sindire gezmek, görmek anlamaya çalışmak gerekir…

( The John Dory Oyster Bar'ın Bir Köşesi )

Kural : Eğer Amerika'da okuma ya da çalışma fırsatı bulursan, kaçırma. Fırsatı bulamazsan yaratmaya çalış ne yap et git Amerika'ya en az 1 yıl geçir, medeniyeti yerinde yaşa ama ülkene geri dön.