Saat gece tam 12… İki Rus, bir Kazak, bir de ben, zifiri
karanlık, uçsuz bucaksız, kurak düzlüklerinde ilerliyoruz Kazakistan’ın, Karaganda’dan
Çezkazgan’a, berbat bir yolda…
Bulutların arasında aynı portakal dilimi bir yarım
ay, fonda, yoldaki çukurlar yüzünden sürekli atlayarak çalan bir Enigma CD’si…
Ucuz bir korku filminin giriş sahnesi gibi ….
Hiç sevmem gece yolculuklarını, hem de direksiyonda bir Rus,
(ama günahını almışım ayıkmış bu, hayret!..) Son dakikaya kadar içimde bir
sıkıntı, vaz mı geçsem diye düşünüyorum ama malum korkunun faydası yok hiçbir
şeye, şoföre bir naneli çiklet bir de enerji içeceği verdim sonra vurdum kafayı
yattım sabah 7'de Çezkazgan’a varana dek, uyumadım da, uyanmadım da…
( Kazakmis'in Çezkazgan'daki Meşhur, "Mimari Harikası" Maden İşletme Binası )
Çezkazgan, dünyanın en büyük bakır üreticilerinden biri (
sanırım 2. si, piyasa değeri 13,5 milyar dolar ) olan Kazakmis’in ( Kazaklar çok güzel “Kazağmıs” diyor )
merkezi. Hem en büyük yeraltı maden işletmeleri burada, hem de ofisleri …
2001 yılında babamla da gelmiş, 360 metreye inmiştik, tabii
11 yılda 360 metrede bir şey kalmamış, bu sefer 500 metreye iniyoruz, Rus Ivan,
Kazak Azamet ve Ben ….
Zambiya’nın aksine buradaki “kafes” değil sadece asansör,
biraz daha hızlı indi sanki ben de o kadar çok korkmadım galiba ama aşağıdaki
duygu yine aynı, tarifsiz …
Aşağıda bir dünya var, dev bir labirent, kaybolanı
bulamıyorlarmış, bozulan makineleri de yukarı çıkarmıyorlar aşağıda kalıyor,
aşağıda ne kadar makine, araç gereç olduğunu da tam olarak bildiklerini
sanmıyorum.
Önce yaklaşık 6 tane 40 tonluk makinenin aynı anda tamir edilebildiği servis noktasına gidiyoruz, oradan da bizim zincirlerin çalıştığı noktaya “disneyland” turumuz başlıyor …
Zambiya’ya bir Land Rover pikapın kasasında gitmiştik, bu
sefer daha konforlu, Rus bir askeri minibüsten bozma aracın içindeyiz her
tarafımız sac, off-road’un kralını yapıyoruz, zıplaya zıplaya gidiyor araç,
bazen belki 45 – 50 derece rampadan
iniyor, çıkıyor, suları saymıyorum bile, bu bölümü gerçekten çok eğlenceli,
para versen yapamazsın, macera turizmi ….
Tabi başta o aracı hergün yaklaşık 10 saat kullanan sürücü olmak üzere, araçtaki hiç kimse benim kadar eğleniyor gibi görünmüyordu. Macere turizmi bir yana, yerin altındasın ve işte asıl şimdi anlıyorsun aslında ışık, güneş, oksijen, gökyüzü ne demekmiş... Gerçi hergün buraya indikleri için onlar alışmışlardır buna ve fakat her gün dışarıda olanlar da hiç bilmez ya gökyüzünün kıymetini ...
( Yukarı çıkmak için bekleme odasında asansörü bekleyen madenciler )
Kural : Açık havanın kıymetini bil, fırsatın varsa tercihin
hep dışarısı olsun, AVM'lere tıkışma, televizyona, bilgisayara yapışma, özellikle de bu sıcak yaz günlerinin en güzel
saatlerini, sabahlarını ve akşamlarını harcama...
Sokağa Çık, Bahçeye Çık, Yola Çık,
Gökyüzünün kıymetini bil !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder