“Dünya’nın en zengin kilometre karelerinden biri” olarak da
adlandırılan Kalgoorlie’yi, nam-ı diğer Goldfields’i (Altın tarlaları) 1893’te kuran İrlandalı araştırmacılardan sonra ayak basan 3. Türk olarak
tarihe geçtim sanırım. 3. Türk, çünkü ilk ikisi de bundan yaklaşık 10 yıl önce
yine ben ve o zamanlar birlikte çalıştığım Arkadaşım Gökhan Berke idi. O günden
beri buraya başka bir Türk’ün ayak bastığını sanmıyorum. Bastım diyen beri
gelsin… Hatta Kalgoorlie’yi Google kullanmadan haritada bulabilen beri gelsin
..
1893’te uyanık İrlanda’lılar altını bulunca, bir hücum başlamış
ve önceleri 2 bin olan nüfus ( 1.500 ü erkek)
bir ara 200 bine kadar çıkmış (
150 bini erkek ).Halk, parayı bulup, çevredeki diğer altın ve nikel madenlerine
dağılınca, kazma kürek işleri de gelişmiş makinelere kalınca, şimdi ortalık
durulmuş ve ortaya 30 bin ( tahminim en az 25 bini erkek ) nüfuslu, eski kovboy
filmlerindeki vahşi batı kasabalarını andıran, yarı hayalet bir şehircik kalmış.
Yan yana dizili, eski binaların önünde, atlar değil
kamyonetler duruyor ve barlarda kovboylar değil madenciler demleniyor, yarı
çıplak “skimpies” dedikleri “barmaid” leri seyrederek. Kapılar da tahta değil
otomatik tabi… Skimpies’ler arada bardan çıkıp bahşiş toplayıp biraz daha
soyunuyorlar ama eskiler, buraların çırıl çıplak barmaidlerden geçilmediğini
sonra çıplak servisin, sağlık bakanlığınca hijyenik bulunmadığı için
yasaklandığını anlatıyorlar gülerek.
( Fotograf Pinterest'ten alınmıştır )
Daha ilk girdiğimiz barda yanıma düşen
yaşlı madencinin, Türk olduğumu öğrenince, çocukluğunun geçtiği Albany, (
Anzak’ları taşıyan gemilerin Çanakkale’ye gelmeden önce uğradıkları son durak
) sahiline yapılan Atatürk Kanalını ve Atatürk Heykelini anlatıyor bana gözleri dolu dolu... Sonra’da
Atatürk’ün Anzak annelerine yazdığı mektubu, Atatürk’e ve Türklere buralarda
duyulan saygıyı anlatırken de benim gözlerim doluyor, bizimkilerin Atatürk’e
yaptığı saygsızlıkları da düşünerek…
Hala dünyanın en büyük altın madenlerinin ve rezervinin
bulunduğu bölgelerden biri, biz de hem 10 yıl önce hem de bu kez,
zincirlerimizi kullanan altın madenlerini ziyarete geliyoruz. Yapacak, gezecek
görecek başka bir şey yok tabi, madenci “Auzie” lerin acayip İngilizcesini
anlamaya çalışıp, envai çeşit biralarından ( Elma, Armut, Zencefil dahil ) tadıp
meşhur Avustralya koyunu, okyanus balığı ve şarabın keyfini çıkarıyorum… Sonra
Bayim Rod’un da söylediği gibi bir 10 sene daha buraya gelmemeyi planlıyorum…
Kural : Atatürk’ü oku, öğren, anla ve şu sözünü unutma ”Beni övme
sözlerini bırakınız, gelecek içine neler yapacağız onları söyleyiniz…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder