Silahları hiç sevmem, 10 ay belimde taşıdım, askerde, Hakkari Yüksekova’da, bir el ateş etmedim ! Hayvanları ve doğayı da çok severim, tabi normal bir insan olarak… Dolayısıyla avlanmaya çok karşıydım, ta ki işin aslını Kayınpeder’den öğreninceye kadar…
Kayınpeder, 10 yaşından beri izci, dağcı, kampçı, kayakçı, off-roadçu, tam bir doğa insanı… Doğayı hepimizden daha iyi tanıyor ve seviyor… Avcılığın da bir sürü kuralı ve etiği var, bilimsel yapılınca doğaya hiçbir zararı yok aksine, çeşitli katkıları var. O eski, kaçak avcılığa da en çok gerçek avcılar karşı zaten…
Ayrıca her şey gibi av da endüstrileşmiş, yani tüfeğini alıp, istediğin yerde, istediğin hayvanı vuramıyorsun, etrafı çevrili, içindeki hayvanlar özellikle yetiştirilmiş, ve buraya yerleştirilmiş. Avlaklarda yılın yalnızca 4 ayı, vurduğun her hayvanın bedelini ödeyerek, mutlaka bir rehber eşliğinde avlanıyorsun… Bir nevi luna park aslında …
Johannesburg’tan 550 kilometre kuzeye taa Zimbabve sınırındaki, Misuna şehri yakınlarında, Clara adlı bir “Game Reserve” e geldik. ( Gelirken de Oğlak Dönencesinden geçtik, hiç bir şey olmadı ama yine de kayıtlara geçsin...) Hafif bir tepenin üzerinde son derece zevkli döşenmiş tam Afrika tarzı harika bir av “lodge” u.
Temmuz’un tam ortası, biz de Yazın, burada Kışın tam ortası … Okullar sömestre tatilinde… Sabahları ve akşamları bayağı bir soğuk, öğlenleri ise ne de olsa Afrika güneşi, ısıtıyor insanın içini… Avlandığımız yer tam anlamıyla Afrika’nın balta girmemiş ormanları, daha doğrusu çalılıkları...
Bizim ortaklar Wolf ve Albert; Wolf’un ortağı Ernest ve Ernest’in oğlu Ernest; ben, babam ve kayınpeder, toplam 7 kişi akşam vakti vardık, "Lodge’a" sonra gördük ki aslında av bahaneymiş, aslolan erkek erkeğe, bol bira, barbekü ve muhabbet ile doğa da keyifli vakit geçirmek …
Hemen sonra aramıza süper bir ahçı olan Ernest’in arkadaşı Tinas da katılınca biz de aynı tribe girdik ve belki de hayatımızın en güzel yemeklerini yedik, impala çevirme, soğanlı şaraplı wild beest ciğeri, odun ateşinde wild beest sırtı gibi ….
Ava gelince, çok zor işmiş, hele bölge de çalılık olunca bırak vurmayı görmek bile çok zor; 2 gün dolaştık kumda, benim sol bacağım hala ağrıyor; Bir el ateş bile etmedim, babam bir el ateş etti o da karavana … Kayınpeder ise pek gönlü olmasa da bir Zebra vurdu. Zebra eti yenmediği için çok makbul değil ama yine de serbest. Tabi 500 Euro karşılığı …Eski bir polis olan Albert ise ilk gün impala; ikinci gün wild beest, vurdu o kadar ...
İlk gün eski bayimizin bana, Wolf’a ve Albert’a gönderdiği tehdit mesajı biraz canımızı sıksa da, keyfimizi kaçırmaya yetmedi, gördük ki doğada, temiz havada, dostlarla bir şeyler içip, yiyip muhabbet etmenin keyfi her şeye değer ….
Kural : Yine de sen silahtan uzak dur, bulundurma, taşımayı düşünme bile… Silah beladır…
Ama muhabbetten uzak durma sakın, yaklaş, katıl.. Muhabbet, devadır…
Kayınpeder, 10 yaşından beri izci, dağcı, kampçı, kayakçı, off-roadçu, tam bir doğa insanı… Doğayı hepimizden daha iyi tanıyor ve seviyor… Avcılığın da bir sürü kuralı ve etiği var, bilimsel yapılınca doğaya hiçbir zararı yok aksine, çeşitli katkıları var. O eski, kaçak avcılığa da en çok gerçek avcılar karşı zaten…
Ayrıca her şey gibi av da endüstrileşmiş, yani tüfeğini alıp, istediğin yerde, istediğin hayvanı vuramıyorsun, etrafı çevrili, içindeki hayvanlar özellikle yetiştirilmiş, ve buraya yerleştirilmiş. Avlaklarda yılın yalnızca 4 ayı, vurduğun her hayvanın bedelini ödeyerek, mutlaka bir rehber eşliğinde avlanıyorsun… Bir nevi luna park aslında …
Johannesburg’tan 550 kilometre kuzeye taa Zimbabve sınırındaki, Misuna şehri yakınlarında, Clara adlı bir “Game Reserve” e geldik. ( Gelirken de Oğlak Dönencesinden geçtik, hiç bir şey olmadı ama yine de kayıtlara geçsin...) Hafif bir tepenin üzerinde son derece zevkli döşenmiş tam Afrika tarzı harika bir av “lodge” u.
Temmuz’un tam ortası, biz de Yazın, burada Kışın tam ortası … Okullar sömestre tatilinde… Sabahları ve akşamları bayağı bir soğuk, öğlenleri ise ne de olsa Afrika güneşi, ısıtıyor insanın içini… Avlandığımız yer tam anlamıyla Afrika’nın balta girmemiş ormanları, daha doğrusu çalılıkları...
Bizim ortaklar Wolf ve Albert; Wolf’un ortağı Ernest ve Ernest’in oğlu Ernest; ben, babam ve kayınpeder, toplam 7 kişi akşam vakti vardık, "Lodge’a" sonra gördük ki aslında av bahaneymiş, aslolan erkek erkeğe, bol bira, barbekü ve muhabbet ile doğa da keyifli vakit geçirmek …
Hemen sonra aramıza süper bir ahçı olan Ernest’in arkadaşı Tinas da katılınca biz de aynı tribe girdik ve belki de hayatımızın en güzel yemeklerini yedik, impala çevirme, soğanlı şaraplı wild beest ciğeri, odun ateşinde wild beest sırtı gibi ….
Ava gelince, çok zor işmiş, hele bölge de çalılık olunca bırak vurmayı görmek bile çok zor; 2 gün dolaştık kumda, benim sol bacağım hala ağrıyor; Bir el ateş bile etmedim, babam bir el ateş etti o da karavana … Kayınpeder ise pek gönlü olmasa da bir Zebra vurdu. Zebra eti yenmediği için çok makbul değil ama yine de serbest. Tabi 500 Euro karşılığı …Eski bir polis olan Albert ise ilk gün impala; ikinci gün wild beest, vurdu o kadar ...
İlk gün eski bayimizin bana, Wolf’a ve Albert’a gönderdiği tehdit mesajı biraz canımızı sıksa da, keyfimizi kaçırmaya yetmedi, gördük ki doğada, temiz havada, dostlarla bir şeyler içip, yiyip muhabbet etmenin keyfi her şeye değer ….
Kural : Yine de sen silahtan uzak dur, bulundurma, taşımayı düşünme bile… Silah beladır…
Ama muhabbetten uzak durma sakın, yaklaş, katıl.. Muhabbet, devadır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder