Bonheiden’da duygu dolu saatler geçirdikten sonra asıl
işimize dönmek üzere Fasta yaşayan, Amerikan Şirketinde çalışan Fransız
arkadaşım ( Dünya ne kadar küçük !) Sebastien ile Brüksel’e 12 km. mesafedeki Waterloo’da buluştuk. Beni,
sabah erkenden buraya getiren “Babam” Johan söyleyince hatırladım burası
Napolyon’un 1815’te İngilizler ve Prusyalılar karşısında büyük yenilgiye
uğradığı, hayatının son cephesiydi. Burada neredeyse tüm askerlerini
kaybedince madara olup, tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştü. Tepenin üzerine
yapılan Aslan bu zaferi simgeliyordu…
Belçika’nın Fransız bölgesinde bulunan “Stambruges” şehrindeki görüşmemizden sonra, geceyi geçirmek için Sebastien’in kuzenin yaşadığı Fransa'nın Belçika sınırındaki Lille’e geçtik. Burada hem lisan, hem kültür, hem mimari, her şey o kadar iç içe ki, neresi Belçika, neresi Fransa anlamak mümkün değil.
Ve çok ilginç, Dünyanın belki de en huzurlu memleketi olan Belçika’da bile “bir kısım medya, ve kimi iç ve dış mihraklar” Fransız bölgesi ile Flaman bölgenin ayrılmasını istiyormuş.
Hatta benimle aynı gün Çin’den gelen Panda, Fransız
tarafındaki hayvanat bahçesine mi; yoksa Flaman tarafındakine mi konulacak diye
ufak bir kriz çıkmış… Bugünlerde bizim tüm kimyamızı bozan, rüşvet, yolsuzluk,
ihaleye fesat, ayakkabı kutusu, Gezi parkı, paralel devlet, İran bağlantılarını
falan düşününce, adamların taktığı şeye
bak!
Bir başka “ büyük
sorun” ise komşular arası
klasik hangi yemek kimin
sorunsalı ? Patates kızartmasına her ne kadar “French Fries” dense de Belçikalılar
“o bizimdir” diyor. Belçika
usulü midyeye ise Fransızlar sahip çıkıyor… Ben her ikisini de her iki tarafta da denedim, bence
kesinlikle ikisi de Belçika’da daha iyi. Ayrıca ilginç ama dünyanın en iyi
çikolataları da bence Belçika malı dolgulu olanlar…
Yolu düşenler dışında kolay kolay hiç kimsenin gezmeye gelmeyeceği, sıradan bir şehir Lille. Tipik bir Fransız
tabii… 1993 yılında, isteseler modernin kralını yapabilecekken, kentin dokusuna
ve eski tarz klasik Fransız mimarisine uygun bir merkez istasyon yapmışlar,
hızlı trenle Fransa’yı Belçika ve Hollanda’ya, hatta Manş Denizi’nin altından
Londra’ya bağlayan…
İstasyona çıkan trafiğe kapalı ana cadde üzerinde hala
vitrinde şapka beğenen yaşlı bir teyze görmek mümkün! Ve sıradan bir hafta içi
benim de çok sevdiğim Müzik-Kitap Market FNAC, tıklım tıklım. Çoğunlukla da de
gençler ve çocuklar, özellikle dikkat ettim çoğunlukla, DVD, Oyun gibi
teknolojik şeyler mi alıyorlar diye, hayır çoğunluk kitap alıyor. Biz her ne kadar
Avrupa bitti, yaşlandı, krizde, devran döndü, artık devir bizim devrimiz desek
de, böyle şeyler söylemekle olmuyor. Okumakla, öğrenmekle, üretmekle, ilimle,
bilimle, irfanla oluyor…
Kural : Oku
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder