29 Nisan 2014 Salı

Vespa'yla Roma Keyfi



2010 senesi yılbaşıydı, Roma’ya ilk gelişimiz. Vatikan’a yakın şehre uzak bir otelde kalmış, yürümekten helak olmuştuk, otelden çıkış yaparken, “Rent  A Vespa” ilanı görüp hay allah neden daha once aklımıza gelmedi diye içimizde kalmıştı. Hatta sonra ben o gazla Cape Town’da soldan trafikte Vespa kiralayıp ciddi bir macera yaşamıştım…


Sevgililer gününde 1 Euro’ya Londra bileti alma hevesimiz, biraz da benim İngiltere Vizesi alerjim dolayısıyla kursağımızda kalınca, 4 yıllık hayalimizi gerçekleştirelim Vespa ile Roma Keyfi yapalım dedik.


Gerçekten de Roma’yı çok sevmiş, her köşe başından, her taşın altından fışkıran tarihe ve o kadar hengamenin içindeki huzuruna, dinginliğine hayran kalmıştık. Çok şey görmüş, geçirmiş, yaşamış, yaşanmış havasını her an her yerde hissetmiştik. Yılbaşı dolayısıyla çok kalabalık olduğu için keyfini çıkaramadığımızı sanıyorduk ki Mart ayının sıradan bir hafta içi döneminde bile ne kadar kalabalık olduğunu görünce anladık Turizmin nasıl bir endüstri olduğunu…


O sefer, eşimin İstanbul’da hiç görmediğim kuzeni ile karşılaşmıştık, bu sefer de bir komşumuzun İskenderun da yaşayan Annesi ile karşılaştık, Dünya küçük, Roma ise çok kalabalıktı …

Siyah karizmatik Vespa’mıza atladık biraz harita, biraz tarif, biraz tahmin bütün Romayı 3-5 tur daha gezdik, başta Colosseo – Piazza Venezia arasındaki tarihi yol olmak üzere, Roma sokaklarında bir Vespa ile gezmek tahmin ettiğimizden çok daha keyifliydi.


Geçen gelişimizde yılbaşı kalabalığından giremediğimiz San Pietro Basilikasına ( Vatikan ) bu kez, yarım saatlik kuyrukta 2 sefer bekleyerek girebildik ( ilkinde yanlışlıkla 3 adım sağa yürüyerek güvenlik sınırı dışındaki tuvalete gitmişiz, geri dönmemize izin vermeyip tekrar aynı kuyruğa soktu bizi güvenlik) Ama 3 denemeye değdi, hem daracık tünellerden tepesine çıkıp Romayı ve Basilikayı yukarından izlemek hem de içine girip ihtişamı, mimariyi, insanoğlunun ne eserler üretebileceğini görmek gerçekten çok etkileyiciydi.


Ben normalde pek bina, eser meraklısı değil, insan ve yaşam meraklısıyımdır, seyahatlerimde Turistlerden çok yerel halkın neler yaptığı ilgimi çeker ama Roma başka… Roma’da başta San Pietro, olmak üzere Vatikan Müzesi, Pantheon, aşk çeşmesi gibi meşhur yerler, ya da herhangi bir ara sokakta rast gele girdiğin Saint Bilmemne kilisesi bile insanın aklını alıyor …


İlk seferde giremediğimiz San Pietro ve Pantheon’a girdik ama meşhur, Alfredo Fettucine’ye yine gidemedik ! Hangisinin original olduğunu anlayamadığımız 2 taneden Del Corso caddesine yakın olan yine kapalıydı. Novano Meydanına yakın olan ise sadece akşamları açılıyordu, 2 kez rezervasyon yaptırdığımız halde bir türlü programımıza denk getiremedik ama sonra öğrendik ki Türklerden başka burayı fazla sallayan yokmuş zaten, ne zaman gitsen yer var ama onun yerine mesela “Ad Hoc” Mart ayı komple doluydu, haftalar öncesinden rezervasyon yapman lazım. Tabi bu arada Roma’da zaten iyi yemek bulmak için zorlanmayacağın kesin ….


Bir de boş günümüzde Castel Romano Outlet Center’a gitme farizasını da yerine getirdik tabi ve açıkçası keyif de aldık hani, hem fiyatlar hem markalar fena değildi.

Sözün özü, Orhan Veli’den ilhamla; Vespa’yi Severim, Roma’yı da Severim, Vespa’yla Romayı daha çok severim, herkese şu yalan dünyada bir kez olsun tavsiye ederim ….