17 Ocak 2017 Salı

Dnepropetrovsk ama kısaca Dnipro diyebilirsiniz …



Soğuk bir Ocak akşamı, lapa lapa kar yağarken indi THY’nin uçağı Zaporijya’ya havalimanına, Hindistan iç hatları, Zambiya dahil hayatımda gördüğüm en kötü havalimanına … Aslında Dnipro daha büyük bir şehir,  orada, biraz daha düzgün olduğunu tahmin ettiğim daha büyük bir havalimanı var, THY’nin oraya da direkt uçuşları varmış ta ki, talebi görüp, iştahı kabaran havalimanı yönetimi ( bir rivayete göre Mafya kontrolünde )  vergileri abartana kadar …. Zahmet edip karları temizledikleri için, uçaktan inerken cork diye kara basıp, kaya kaya, terminale kadar sapa sağlam geldik ama tabi ki pasaport polisi biz Türkleri ayıklayıp kısa bir sabır testinden geçirdi ama hayret rüşvet istemedi …


Akşamın karanlığı, Ocağın soğuğu, Ukrayna  yollarının bozuğunda yolculuk yapmak saçma olacağından o geceyi efendi gibi Zaporijya’da geçirip sabah erkenden Dnepropetrovsk nam-ı diğer Dnipro ya da Kısaca Dneper’e varıyorum .  Düm düz, uçsuz bucaksız, bembeyaz tarlaların, üzerinde hiçbir yerde görmediğim kadar çok karga sürülerini seyrederek…


Adını Ukrayna’yı baştan aşağı geçen Dneper nehrinden alan, sulak, verimli, soğuk ve yağışlı, kabaca 1 milyon kişinin yaşadığı tipik bir Slav Ortodoks şehri … Tramvay, troleybüs, geniş caddeler, heykeller, parklar, ağaçlar, dev binalar, ısrarla beyaz kürk - beyaz çizme giyen kadınlar ve yaz, kış, sabah, akşam ısrarla eşofman giyen ve sarhoş gezen erkekleri  ile “neoklasik” bir Rus ekolü …  


Zaten kötü olan ekonomisine bir de Rusya’nın Kırım ve Donestk bölgelerini işgali ile iyice darbe yiyen; para birimleri – Grivna- iyice değersizleşen, gençleri işsiz, devlet, kamu kurumları, belediyeler de gelirsiz olduğu için bakımsızlıktan dökülen bir yer maalesef…


Ama insan her yerde, her koşulda, insan işte, ve hayat devam ediyor, Yılbaşı ertesi olduğu için hala her yer süslü püslü idi, tramvay bile …  Bir de 13 Ocakta kutlanan “eski yeni yıl” partisine  - bir nevi hicri yılbaşı yani - denk geldim ki bayılırım böyle sokak etkinliklerine ve çok üzülürüm İstanbul’da neden asla becerilemez diye … Sade bir konser, küçük dükkanlar, bir birine hiç karışmayan küçük büyük kadın erkek her türlü insan o soğukta unutmaya çalışıyorlar gündelik dertlerini …. Milliyetçi bir bölge olduğundan herhalde, Rusça değil Ukraynaca söyleniyor şarkılar ve o karın üstünde el ele tutuşup dans ediyor, tanıdık tanımadık herkes…    


Soğuk havada sıcacık, Borş çorbası, Peynir Çorbası gibi süper lezzetler ve tarçınlı, ballı hatta karnabaharlı votkalar tadıp nehir kenarında güzel bir yürüyüş de yapıyorum, yazın çok daha keyifli bir yer olacağını tahmin ederek, ve muhtemelen bir daha da gelmeyeceğimi kendime itiraf ederek….



Kural : Yılbaşı, Sevgililer Günü, Anneler Günü, Doğum Günü gibi özel günler aslında hiç de özel değildir; ama rutinden kurtulmak için, sevdiklerini sevindirmek için, şu yalan dünyada birazcık eğlenmek, birazcık şımarmak için şahane birer bahanedir, kıymetini bil, çünkü sayılıdır, çabuk geçer...