In the middle of nowhere ( “itin öldüğü yer” ya
da daha sert bir dille, “ Allah’ın ittir ettiği yer” manasında kullanılan bir deyim )
dedi Elko’ya gittiğimizi duyan araba kiralamada çalışan çocuk! Salt Lake City’ye geldik, bizim Kuzen
Burak’la, Elko’ya en yakın havalimanı 3 saat mesafede. ( ABD de 5 bin kamu, 14
bin özel havalimanı varmış, nasıl yani ? )
Bizim Soma misali mütevazi bir madencilik kasabası Elko,
Altın madenleri ile ünlü, Nevada eyaletine bağlı, kısmen çöl, sadece 3 otel ve
bu otellerin kumarhanelerinden oluşan bir sosyal hayatına 2 yılda bir renk
katan yerel bir fuar... Kalacak başka yer bulamadığımız için, filmlerde seri
katillerin kaldığı meşhur yol üstü motel, “Motel 6” da kalmaktan başka bir hikayemiz olmadığı için asıl konuya Salt Lake City, Mormon’larına gelelim ...
Son gün uçuş saatimize kadar biraz dolaşalım diye Salt Lake City, şehir merkezine geldiğimizde, her yol devasa bir Kiliseye çıkıyordu. Kilisenin bahçesinde iyi giyimli ileri yaşlı bir sürü insan vardı, Hafta içi akşamüstü ayin olamazdı.. Hemen bir tanesinin yanına yaklaşıp sorunca öğrendik ki birazdan ücretsiz bir konser varmış, kilise bahçesindeki Otağı mimarili devasa konser salonunda. Zaten konser salonuna da “Tabernacle” yani Çadır diyorlar...
Biletlerimizi alıp konser saatine kadar biraz daha aval aval dolanırken ( o kadar özlemişiz ki aval aval dolanmayı, sürekli bir yerlere koşuşturmaktan ) Devasa
kilisenin bahçesinde, devasa konser salonun yanında bir devasa Mormon Müzesi
varmış. Bu arada ben de bilmiyordum Mormonluk 1830 yılında New York’ta Joseph
Smith adlı birinin, Moroni adlı bir Melek’ten vahiy aldığını söyleyerek
kurduğu, kendi kitabı olan, Hrıstiyanlığa çok yakın bir dinmiş.
Müzeye girince, yine çok şık giyimli ama bu kez gençler gördük, bir tanesi yanımıza yaklaşıp bize gönüllü rehberlik yaptı
bizim saçma sapan sorularımıza inanılmaz bir sabır ve güler yüzle cevaplar
verirken aksanından anladık Amerikalı değil, Brezilyalıymış. Buraya gönüllü çalışmaya (misyona) gelmiş daha önce Çin ve Afrika’ya da gitmiş. En yakın arkadaşı da
Türkiye’ye... Tamamını kendi karşıladığı masraflarla 6 ila 12 ay arasında kalıp
çeşitli zaman ve ülkelerde misyonerlik yapıyorlarmış...
Dünya’daki yaklaşık 15 Milyon Mormon’un başkenti Salt Lake
City; kabeleri de bu devasa, çok katlı kilise : Salt Lake Temple (Latter Day Saints ). Daha doğrusu kompleks çünkü içinde bir kongre merkezinin bile bulunduğu inanılmaz büyük bir tesis aslında burası. Tabi ben rehberimize işin
duygusal boyutunu soruyorum, böyle bir tesis, Pazar ayini çıkışı "ne verirsen
elinle o gelir seninle" bağışları ile dönmez belli ! Cevap şaşırtıcı : Her Mormon,
ne kadar olursa olsun, her ay gelirinin %10 unu kiliseye bağışlıyor ! ( Tithe )
( ABD'nin Meşhur Tuz Gölü, Salt Lake, Utah )
Ve
ayrıca Mormonlar'da,
Tanrıya geri verene kadar vücutlarını korumak için kafein, nikotin, alkol ve
evlilik öncesi seks yasaklanmıştır. Bugün bile kahve, kola, alkol içmez, cinsellik
içeren filmleri izlemezlermiş, nüfusları artsın diye çok eşlilik de serbestmiş
gibi bir çok şaşırtıcı bilgiyi aldıktan sonra konserin saati geldi çattı.
Tabernacle’a ( ne güzel bir sözcük ) girdik, müthiş bir mimari, kocaman bir
sahne, değişik bir ışıklandırma, oldukça şık bir seyirci ve sahnede hazır
sehpaların üzerinde 5 cm den, 50cm ye kadar boy boy çan. Ama sadece çan ...
Konser başladı inanılmaz bir akustik, cerrah ciddiyeti ile çan çalan koro üyeleri, yumuşacık çan sesleri, farklı bir müzik deneyimi... Jingle Bells
dışında çanla çalınan bir sürü değişik şarkı derken bizim içimiz geçmiş biraz
da jetlag etkisi ile bebekler gibi uyumuşuz; İnsanoğlunun inanç dünyasının ne kadar karmaşık olduğunu düşünerek ....
Kural : İlk çağlardan beri insanoğlu, çok doğal olarak, bir şeylere inanmak, bir şeylere tapınmak ihtiyacı hissetmişler. İnanç, din çok insani bir şeydir, her türüne saygı duy...