22 Haziran 2017 Perşembe

Yakışıklı Jön, Jönköping…

Göteburg’un,  hava limanından çok modern bir Üniversite kantinine benzeyen havalanının hemen önünden tam 17:24’te kalkıp, tam 19:35’te, otogar’dan çok pahalı bir otel lobisine benzeyen otobüs terminaline ulaşıyorum Jönköping’e. ( Yönşöping diye okunuyor…)  Bir ormanın içinde yapılan, Dünyanın en büyük ormancılık fuarı Elmia Wood’a katılmak için. 


Telefonumdaki haritayı küçültüyorum her yerde irili ufaklı göl var, haritayı büyütüyorum yine her yerde irili ufaklı göller.. Şöyle bir bakıyorum internete meğer İsveç’te 100 metre kareden büyük yaklaşık yüz bin, ( rakamla : 100.000 ) göl varmış, kabaca ülkenin yüzölçümünün %10’u gölmüş yani… 


Elbette bizim kiraladığımız ev de bir göl kenarı, Jönköping’in Svansö köyünde, ormanın içinde sümbüller, bülbüller, yabani tavşanlar ve ceylanlar arasında … Havadaki huzuru, temizliği, tazeliği, bekareti anlatamam. “Ciğerlerimiz bayram etti” sözünü bizzat yaşıyorum, iç organlarımın bile tazelendiğini hissediyorum… Kısık sesle konuşuyoruz elimizde olmadan, sanki huzuru bozacağız gibi geliyor, sessiz kalıyoruz zaman zaman, içimizi ilginç bir mutluluk kaplıyor. Betondan bir hapishaneden kaçmış, ait olduğu bu doğaya kavuşmuş mahpuslar gibi, ki aslında zaten öyle, içimizde ilginç bir özgürlük hissi…  


Biraz da bu hissiyattan mıdır nedir, çok üretken ve çalışkan bir millet. İngiliz anahtarından, emniyet kemerine, süt kutusundan,  ultrasona kadar bir çok icadın sahibi; Olimpiyatlarda bugüne kadar 636 madalya ( Türkiye : 86 ) almış, 26 tane Oscar Ödüllü vatandaşı olan ( Türkiye : 0 ) Ikea’dan Volvo’ya; H&M’den Ericsson’ a ; Abba’dan, Roxette’e kadar çok sayıda dünya devi çıkarmış bir millet…



Her güzelin bir kusuru var tabi, hava çok kötü … Biz 7-10 haziran oradaydık, 7-10 haziran arası yağmur yağdı.. 8-9 derecelere kadar düştü sıcaklık, dönüşte sağlam bir faranjit oldum zira … Onlar alışıklar tabi, steyşın arabaların bagajından yağmur çizmesi, yağmur pantolonu, yağmurluk ,  şemsiye vb. çıkıyor, kimse üşüyor ya da havadan şikayet ediyor gibi görünmüyor… Ve gerçekten sokaklarda insan yok. Köyümüzden şehre indik bir akşam, şehirde de kimse yok. Ne dersek diyelim, insan sosyal bir varlık, ilk çağlardan beri kabilelerde, kalabalıklarda yaşamaya alışmış, hele biz İstanbul’dan sonra kendimizi çok kötü hissediyoruz böyle boş sokaklarda…


Kural : Yalnızlık, Allah’a mahsustur,  hayat kalabalık güzeldir, özellikle de sofralar ne kadar kalabalık olursa yemek o kadar lezzetli olur…