28 Şubat 2014 Cuma

Duygu Dolu Bonheiden,



Tabi büyüdük artık hepimiz unuttuk çocukluk heyecanlarını, çocukluk masumiyetini… İçimize yalan, aklımıza hesap , gönlümüze fesat’ın henüz düşmemiş olduğu zamanlarımızın ne kadar kıymetli, ne kadar huzurlu ve mutlu olduğunu, henüz bir çocukken gittiğim Bonheiden’a, 14 yıl aradan sonra tekrar gittiğimde hatırladım…

Daha önce hayatımın en güzel günlerinde de yazmıştım Bonheiden, Belçika’da küçük, tipik bir kuzey Avrupa kasabasıdır, bir folklör ekipleri vardır “de krekels” meşhur bir folklör festivali düzenlerler yaklaşık 40 senedir, her yıl..

                                                                                              
















                                                                                          

23 sene önceydi, ilk gittiğimde yıl 1991’di, 15 yaşlarında bir çocuktum. O kadar çok sevmiş, o kadar çok eğlenmiş ve “aile”mizle o kadar iyi anlaşmıştıkki sonra 3 kez daha gidip aynı aile yanında kalmıştım. Onlar da bizi çok sevmiş 2-3 kez İstanbul’a gelmiş, gittikleri her yerden kart atmış, “Annem” Marleen ile yaklışık 10 yıl boyunca, askerde, Hakkari’de bile aralıksız devam eden mektuplaşmalarımız sayesinde, ingilizcemi ilerletmiştim.   

                          ( 10 yıl boyunca zarfa yazdığım, ezbere bildiğim adres : Pastorijstraat X 2820 Bonheiden )

Bu kadar sık gidip gelince tabi bir çok arkadaşımız olmuş, neredeyse Bonheiden’ın fahri hemşehrisi olmuştuk ve fakat yıllar içinde bir çok ülkeden, bir çok grup bu festivale geldiği halde, Bahçelievler Folklör Derneğinin, buradaki algısı her açıdan çok farklıydı, hem oyunlarımızı hem de oyuncularımızı gerçekten çok sevmişlerdi…

Aradan geçen 14 yıl boyunca, Belçika’ya gitmek hiç kısmet olmamış, eski seyahatlerin hepsini birlikte yaptığım arkadaşım Bora’nın neredeyse her yıl geliştirdiği “Bonheiden’a gitme projeleri”ne bir türlü katılamamıştım, zaten O da bu projelerin hiç birini gerçekleştirememişti !




























Derken bir iş görüşmesi için Brüksel’de bir gece geçirme fırsatını yakalar yakalamaz “annemi” aradım. Cevabı çocukluk heyecanıma geri götürdü beni : “odan hazır, istediğin zaman gelip evinde kalabilirsin”

Alışılmadık sıcaklıkta bir Belçika Şubat’ı, günlerden Pazar, kuş sesleri, çocuk sesleri, yeşil, huzur, keyif hakim Bonheiden’a ama benim içimde tarifsiz bir heyecan… Duvarında uzun eşşek oynadığımız, içinde Baba Orhan’ın Ezan okuduğu, benim bayrak taşıdığım, kendimi dünyanın en önemli insanı hissettiğim ve önünde pozlar verdiğimiz Kiliseyi görünce daha da arttı heyecanım. Biraz değişmiş tabi burası da, Kilisenin hemen karşısındaki “Betty’nin Barı” da; festivalin resmi barı “De Vip” de kapanmış ama yerine TOKİ apartman yapmamış tabi aynı estetik, aynı kalite devam… Ne kadar ekonomik kriz desek de, Avrupa yaşlandı desek de, medeniyet, kültür, sistem, asalet aynen devam….



Kilisenin arkasındaki boş araziye AVM yapmamışlar tabi çok modern bir kütüphane ve kültür merkezi yapmışlar, Pazar günü cıvıl cıvıl çocuklar kitap ve aktivite peşinde, yaşlılar yürüyüş yapıyor ya da bisiklete biniyor. Mutlaka bir tanıdık görürüm diyorum ama zaten her gören selam veriyor, gülümsüyor. Kimsenin acelesi yok, hava da acele yok, şehir de acele yok 23 yıldır aynı bir çok şey… Sonra Marleen’le konuşurken mutabık kalıyoruz : “many things change, but main things never change” bir çok şey değişir ama aslolan şey, işin özü değişmez, mesela dostluk…





“ Evimiz” tipik bir Belçika evi, 14 yılda çok az değişiklik olmuş, az ama kaliteli eşya, sade şık bir dekorasyon, ayakkabıyla girildiği halde tertemiz her yer; yazarlarına göre kitaplar, yıllara göre albümler, yönetmenlerine gore DVD’ler ip gibi, küçük şık bahçe tertemiz, yemyeşil…




İlk tanıdığımda 2,5 yaşında olan, şimdi 21 yaşında Lieze, pek hatırlayamadığı “Fatih” diye biri hayatında bir sürü fotografı ve hatırası olan. Şimdi zihinsel engelliler için özel bir eğitim merkezinde rehber öğretmen, Annesi Marleen orta okulda hayatbilgisi öğretmeni, Babası Johan emekli bir bankacı… Yılda 4 yurtdışı tatili yapıyorlar, 2 kayak, 2 güneş tatili tüm planlar 1 yıl öncesinden hazır. Bu yıl Bisikletle Güney Fransa Turu yapacaklar yaşları 60 !


Akşam yemeğine komşular Carine- Chris ve Paul – Chris çifti ve onların çocukları da katılıyor, menu de tabii benim en sevdiğim yemekleri yapmış “annem” önemli günlerde yapılan et yemeği : stoofvlees ve belçika çöreği koffiekoeken yanında meşhur Belçika birası “Duvell” yani Devil, Şeytan ! bir de dolaptan yıllar öncesinden kalma bir yeni rakı çıkmazmı ?


Tabi sonra da albümler…Her yıl ayrı ayrı, ülkeler, davetiyeler, biletler, notlar inanılmaz bir arşiv..Benden çok benim fotografım var burada.. Tabi Hasan Amcayı ve Sedat Abiyi de rahmet ve minnetle andık …  Küçücük şeylerin ne kadar büyük mutluluk verdiğini; hesap, kitap, karşılık olmadan da çok güzel ve uzun dostlukların kurulabileceğini, bazı şeylerin hiç eskimediğini, açabilirse insan gönlünün ne kadar büyük olduğunu bu küçük kasaba bir kez daha hatırlattı bize …


Kural : Eski dostluklarının kıymetini bil, vefalı ol, ara, sor, git, gör, konuş, dertleş unutma en büyük zenginlik gönül zenginliğidir...