8 bin 500 yıllık tarihi var bu kentin, 8 bin 500 yıllık kültürü, birikimi ... Hitit'ten, Lidya'ya, Pontus'tan, Roma'ya, Osmanlı'ya uzanan medeniyeti... "Adam eksen yetişir" diyorlar topraklarına, her yer su, her yer bereket... Elması meşhur biliriz, Kirazı daha bolmuş, Domatesin kaynağı imiş meğer... Bir çok şehzade burada yetişmiş, Ferhat, Şirin'e varmak için bu dağları delmiş, Milli Egemenliğin ilk belgesi Mustafa Kemal tarafından buradan yayınlanmış...
Tam ortasından geçer Yeşilırmak vadinin ve dağlarında 2 bin yıllık Pontus kaya mezarları; ırmak boyu sade, şık, güzelim Osmanlı cumbalı, ahşap evleri.. Mezarlar ile evlerin arasından ise tren geçer; sanki bir film stüdyosu... çok acıklı bir film sahnesi için tüm dekor hazır ...
Bu cumbalı evlerden birinde, (aşağıdaki resimde işaretli olan evde), tek başına yaşıyordu İrfan Dayı... İrfan Saçlı; Eşimin, büyük dayısıydı, 60'lı yıllarda ziraat okumak için Amasya'dan, Almanya'ya gitmiş orada Uşi adında bir Alman Kıza aşık olmuş, tutmuş elinden, getirmiş Amasya'ya.. Hem de taa o zaman ... Ne de olsa Ferhat'ın hemşehrisi ...
Ama ailesi evlenmelerine karşı çıkınca, hayata küsmüş, Sonra da hiç evlenmemiş... Zamanla tüm ailesi ölmüş ya da İstanbul'a gelmişti, o ise yapayalnız yaşamıştı, hayatının sonuna kadar bu meşhur evde... Meşhurdu çünkü her Amasya fotografında, görüntüsünde bu ev aranır, ne kadar güzel bir ev olduğu konuşulurdu..
İrfan Dayı, o yaşında Amasya'dan kalkıp düğünümüze gelmişti. Biz de hep istedik ama bir türlü onu ziyarete gidemedik sağlığında... Vefatından 6-7 yıl sonra gittiğimizde bu evi özellikle görmek istedim... Virane haldeydi, arka avlusunda bir erik ağacı, kapısı, penceresi kırılmış, çoğu Almanca kitapları yerlerde, eşyaların çoğu gitmiş... Irmağa bakan koca salonun sağ tarafında şamdanlı, kahverengi bir piyano... (Eşimin büyük annesi de, İrfan Dayı'nın ablası yani, Ud çalarmış, neyse ki o ud şu an bizim evde, emin ellerde ) piyanonun hemen karşısında ceviz bir büfe... ve bu büfenin ilk çekmesini açar açmaz en üstte düğünümüzde bizimle çektirdiği fotoğrafı görünce, zor tuttuk göz yaşlarımızı ... Bu da o çok acıklı filmin iç mekan sahnesiydi sanki...
Biz çocukken, okul ve mahalle arkadaşlarımızın çoğu "köylerine" giderdi ve "bizim neden köyümüz yok" diye hep sızlanırdık ablamla... Burada Saçlı ailesi tekrar ziraata başlayınca, artık onların köyü olan Saluca'ya gittik biz de ve çocukluk arkadaşlarımın köy keyfini hiç olmazsa bizim sıpanın yaşadığını gördüm dünya gözümle ...
İlk fırsatta gidin Amasya'ya, Şehir kulübünde Türk kahvesi için, Çakallar da yemek yiyin, Galip Usta'dan fırça yiyin ( Aksi adamın teki ama yıllardır Amasya çöreğinin tek tabancası ) Kale'ye çıkın, hamama gidin, kiraz zamanıysa kiraz yiyin değilse, her zaman elma yiyin, iliklerinize kadar çekin Anadolu'yu içinize, Ferhat'ı Şirin'i ve İrfan Dayıyı düşünün ...
Kural : Yaşanmışlıklara ve bu yaşanmışlıklara şahitlik eden canlı cansız her şeye saygı göster, sahip çık, unutma evrende hiç bir şey kaybolmaz, ve bazı şeylerin manevi değerleri, maddi değerlerinden çok daha yüksek olur, sonra tüm servetini de versen alamazsın ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder