14 Mart 2019 Perşembe

Pembe Şehir, Jaipur


-->
İki kez Hindistan’a gitmiş, birkaç şehrini turist gibi değil, içlerinden biri gibi normal iş hayatı içinde gezmiş görmüş biri olarak, tekrar gitmeye hiç niyetim yoktu Hindistan’a ne yalan söyleyeyim... Ama hem yeni müşterim Suvas, hem de eşimin ısrarına daha fazla dayanamayarak, tekrar düştük Hindistan yollarına, eşimle birlikte bu defa, ilk durak; Pembe Şehir, Jaipur.

-->
Rajastan eyaletinin başkenti, 3 milyon nüfuslu bu “küçük” şehir, 18. Yüzyılda Hindistan’ın ilk planlı şehri olarak kurulmuş ve ilginç bir şekilde şehrin ilk yapılarından biri bir Rasathane (Jantar Mantar) olmuş. Dünyanın en eski, en meşhur rasathanelerinden biri olan Jantar Mantar nedense devasa büyüklükteki aletlerle donatılmış, şu an bir oyun parkı gibi halkın ziyaretine açık …
( Hawa Mahal ) 

-->
Pembe şehir hikayesi ise şöyle : devrin İngiltere Prensi Albert ve Eşi Viktoria, sömürdükleri Hindistan’a yapacakları ziyarette Jaipur’a da gelecekler diye ne yapacağını şaşıran şehrin ileri gelenleri (bence biraz da pisliği örtmek için) tüm şehri pembeye boyamaya karar vermiş… Eski şehir merkezi, ( ben Mercan, Tahtakale taraflarına çok benzettim) hala pembe pembe duruyor ama tabi “modern” şehir dışarıya doğru çarpık çurpuk büyümüş gitmiş.


-->
Apple hava durumunda ilk kez gördüğüm sarı fon üzerinde “Sağlıksız Hava Kalitesi”ni bizzat genizlerimizde hissettikten sonra kendimize birer buff alıp ağzımız burnumuz kapalı gezmeye devam ettik şehri ki ben bu kadar hava kirliliğini daha önceki seyahatlerimde yaşamamıştım. Şehrin çeşitli yerlerinde dev ekranlarda hava kirliliği oranlarını gösterip alarm veriyorlar duruma göre...



-->
-->
Gerçekten zengin ve sağlıklı ve lezzetli Hint yemeklerinden keyif almak istiyorsan, hijyene fazla takılmadan ama kesinlikle açık su, bilmediğin yerde çay, kahve içmeyecek; en düzgün restoranlarda otellerde bile fazla sağına soluna bakmadan, mutfağı, garsonları görmeden, yemeğini yiyeceksin …     
Bu küçük şehirde bile neredeyse hiçbir kuralın olmadığı bir trafik, korna, egzoz, toz, duman; inanılmaz bir boş gezen ya da duran insan kalabalığı, taşmış dökülmüş çöpler etrafında oynayan çocuklar, köpekler, keçiler, maymunlar…



Bu sahnelerin çoğuna hazırdık ama yarısı sular altında kalmış eski bir av köşkü Jal Mahal’i görmeye giderken taksici bizi, o ara sokaklardan geçirmeyeydi iyiydi ! Bu kadar kötüsünü Eski Delhi’de bile görmemiştim. Günlerden pazardı herkes ama her kese sokaktaydı, gençler, yaşlılar, çocuklar, domuzlar, fareler … Jal Mahal’in sularının altında kaldığı Man Sagar gölünün pislik içindeki kenarında çıplak ayakları ile oynayan çocuğu görünce çok şaşırmadık ama ayaklarının etrafında dolaşan onlarca fareyi görünce artık yeter diyip dar attık kendimizi bir taksiye …

-->


Hiç yorum yok: