Ben de daha önce hiç duymamıştım, “Flümserberg” şehrini ama
gerçekten de resmi kayıtlarda Heidiland olarak geçen bir bölgesinde İsviçre’nin…
Eşimin akrabası, uzun yıllardır burada yaşayan Tufan Abi’nin daveti üzerine
13 yıl sonra nihayet gidebildik İsviçre’ye, bir sömestre tatilinde maaile, kayak
yapmaya…
Sağolsun Tufan Abi son derece hesaplı bir dağ evi ayarlamış St. Gallen Kantonunun, Heidiland Bölgesinin, Flümserberg Şehrininin, Tanneboden köyünde… İlginç bir yer İsviçre, el kadar ülke 26 tane kanton var, 4 dil konuşuluyor ( Almanca, Fransızca ve İtalyanca’yı biliyorduk bir de “Romansça” varmış…) Başkenti yok, bir sürü şehri var, bir sürü kayak merkezi... Her yer göl, gölet, orman ve dağ…
Ve varolsun Tufan Abi, bize Türkiye’de unuttuğumuz, Türk
misafirperverliği dersi verdi, İsviçre’de; 1 buçuk saatlik yolu, oğlu, eşi,
kayın validesi, yiğeni, yiğenin eşi ile birlikte tam 3 sefer gitti geldi, her
seferinde elleri kolları dolu dolu, işini gücünü bırakıp, sırf bizi yalnız bırakmamak
için… Yol boyu düşündük, hangimiz yapar bunu İstanbul’da, ve biz ne zaman, nerede, nasıl kaybettik bu değerlerimizi ?
Havaalanından itibaren sessiz, sakin, telaşsız; daimi bir
huzur havası memlekette…Bizim, telaş, koşuşturma, gerginlik, karamsarlık iliklerimize
kadar işlemişken bugünlerde, çok garip geliyor tabi bu hasret kaldığımız, “bir
tatlı huzur…”
Şansımıza kışın ortasında harika bir hava 7-8 derece
civarında sürekli güneşli, yumuşacık rüzgarsız, tertemiz dağ havası… Ne tarafa
baksan uçsuz bucaksız, koyu rengiyle daha da bir heybetli duran Alpler…
Yıllar önce İsviçre’de başka bir kayak beldesi olan Engelberg’e
Ağustos ayında gitme saçmalığından sonraki ilk gelişim bu ve
hemen hissediyorum haklı ününü. Doğa ile iç içe harika bir yaşam tarzı… Teleferik’le Tanneboden’den Unterterzen’e inerken, kapısında son model bir
araba olan evin bahçesinden tezek kokuları geliyor burnuma ve otobanın hemen
kenarından akan derede 3 tane karaca görüyorum su içerken…
Pimapen kuşağı, Oğlum Efe bile hemen fark ediyor ve
soruyor “ Baba, neden bu kadar çok tahta
var burada, kapılar, pencereler,
çerçeveler, yataklar, kızaklar, oyuncaklar her şey tahta?..” Ve tabi asıl çocuklara güzel hayat burada…
Kayak tesisi onlar için düşünülmüş bir sürü detayla dolu..
Teleferikte sohbet ettiğimiz yakın köylü bir orta okul öğrencisine soruyoruz “”tatil mi bugün” diye hayır diyor “bugün okul kayak günü”, bir nevi beden eğitimi dersi yani… Bir kez daha üzülüyoruz Türk eğitim sisteminin haline… Bizim çocuklarımızın suçu ne ?
Teleferikte sohbet ettiğimiz yakın köylü bir orta okul öğrencisine soruyoruz “”tatil mi bugün” diye hayır diyor “bugün okul kayak günü”, bir nevi beden eğitimi dersi yani… Bir kez daha üzülüyoruz Türk eğitim sisteminin haline… Bizim çocuklarımızın suçu ne ?
Her gün otobüslerle, trenlerle, teleferikle çoğu öğrenci yüzlerce
kişi sabah erkenden geliyor, kayıyor, akşam erkenden gidiyor… Akşam saat 6’dan
itibaren sokaklarda kimse yok, market 17:45’te kapanıyor. Bir tane bar var o da
sadece Cuma – Cumartesi açık… Gün erken başlıyor, erken bitiyor…
Asıl bizim bu telaşımızla, hayat geç başlıyor, erken bitiyor
haberimiz yok …
Kural : Telaş etme, hızlı yaşama, yavaşlığın, huzurun tadını
çıkar, ömür zaten çok hızlı geçiyor, sen yaşamı yavaşlat hiç olmazsa biraz. Şu
şiiri sık sık oku, hatta ezberle :
Yaşamak değil bizi bu telaş
öldürecek,
Bırakın Paris'te ılık rüzgârlarla
Taratmayı saçlarımızı,
Sevgilimizle doyasıya sohbet bile edemedik biz,
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yerler vardı,
Aranacak adamlar, yapılacak işler,
Bir sonraki günün telaşı,
Bir öncekinin terine bulaştı,
Başkalarının hayatı bizimkini aştı,
Kör karanlıkta çalar saat sesi,
Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu,
Veya yavuklu öpücüğü ile uyanma düşlerini,
Hababam erteledik,
20 li yaşlardan 30 lara kurduk saatin alarmını.
30 lardan 40 lara, sonra 50 lere
Öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,
Kuşlukta uyuma imkanı sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize,
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek
İmkânına kavuştuğunuzda,
Söyleşecek sevişecek kimse kalmıyor yanınızda
Özenle yarına sakladığınız
Bir sarı lira gibi ömrünüz,
Vakti gelip te sandıktan çıkarttığınızda,
Birde bakıyorsunuz ki
Tedavülden kalkmış,,,,
( Can Dündar'ın ÖDÜNÇ HAYATLAR yazısından şiirleştiren:
Erel BLEDA )
Bırakın Paris'te ılık rüzgârlarla
Taratmayı saçlarımızı,
Sevgilimizle doyasıya sohbet bile edemedik biz,
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yerler vardı,
Aranacak adamlar, yapılacak işler,
Bir sonraki günün telaşı,
Bir öncekinin terine bulaştı,
Başkalarının hayatı bizimkini aştı,
Kör karanlıkta çalar saat sesi,
Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu,
Veya yavuklu öpücüğü ile uyanma düşlerini,
Hababam erteledik,
20 li yaşlardan 30 lara kurduk saatin alarmını.
30 lardan 40 lara, sonra 50 lere
Öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,
Kuşlukta uyuma imkanı sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize,
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek
İmkânına kavuştuğunuzda,
Söyleşecek sevişecek kimse kalmıyor yanınızda
Özenle yarına sakladığınız
Bir sarı lira gibi ömrünüz,
Vakti gelip te sandıktan çıkarttığınızda,
Birde bakıyorsunuz ki
Tedavülden kalkmış,,,,
( Can Dündar'ın ÖDÜNÇ HAYATLAR yazısından şiirleştiren:
Erel BLEDA )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder