26 Ekim 2015 Pazartesi

Milano 2. Bölüm


Milano’nun kalabalığı, trafiği, otopark çılgınlığı ve trafiğindeki korna gürültüsü şaşırtıyor önce bizi ama hemen alışıyoruz tabii, şonuçta biz de İstanbul çocuğuyuz. Ayrıca şaka da değil Milano, yaklaşık 8 milyon nüfusu ile Avrupa’nın en büyük kentlerinden biri, Moda, Otomotiv ve Gastronomi merkezi. 25 yıl önce ilk geldiğimde Duomo meydanında sıkıntıdan top oynadığımı hatırlıyorum ( O zamanlar buralar hep dutluktu ! ) Şimdi fotoğraf zor çekiyoruz, iğne atsak yere düşmeyecek…
Çünkü Duomo Avrupa'nın en büyük mabetlerinden biri, komple mermer ve yüzlerce heykelle süslenmiş muhteşem bir anıt ( İtalyan işi ama, tam olarak inşaatın bitmesi 500 yıl sürmüş )


Otelimizin önünden geçen tramvaya biniyoruz, gözlerimize inanamıyoruz; tramvayın yapım tarihi 1930. Zemin, kapılar, oturaklar, tavan masif ahşap., kumanda sistemi mekanik… 1960’dan beri yeraltı metrosu da var, elektrikli modern tramvayları, trenleri de var ama eski nostaljik tramvaylar da göreve, hizmete devam… Ne güzel çalışıyor neden söküp atsınlar ki ?  Hızlıca tüketmek,  hem doğru kullanmayıp hasar vermek, hem de “hasarlı artık” diye çöpe atmak bize mahsus… Sadece tramvay değil, raylar, yollar, parke taşları, Arnavut kaldırımları da 1900’lerden kalma, öyle her seçim arefesinde kaldırım sökmek, asfalt döşemek, güzelim doğal granitleri söküp atıp yerine beton dökmek yok ….  ( Bu arada çok ironik, bu yazı da bir seçim arefesinde yazılmaktadır ve şu an sitemizdeki tonlarca, güzelim kaldırım taşları sökülüp atılıp yerine yenileri yapılıyor… Boş durmuyor yani belediye çalışıyor !!! )


Tramvayla Santa Maria Delle Grazie Basilikasına geldik, Leonardo Da Vinci’nin Milano'da yaptığı, meşhur Son Akşam Yemeği tablosunu göreceğiz, gişedeki kızdan bilet isteyince, dalga geçti bizimle : “tabi, en yakın bilet önümüzdeki ayın 15’ine, ister misiniz?” Expo dolayısıyla her gün akşam saat 10'a kadar açık olmasına rağmen her gün kapalı gişe… Mutlaka önceden, internetten alınmalıymış bilet… Bize de bu bi ders olsun …. Biz de Basilika'nın duvarına dayanıp bir fotograf çekelim bari....



Oradan yürüye yürüye,  Via Madonnina ile Via Fiori Chiari arasında Pazar günleri kurulan bit pazarına geldik ki eğer vaktiniz olursa çok tavsiye ederim, hem bit pazarı, hem çevresi,  hem de çevredeki restoranlar cafeler çok başarılı… Tezgahların birinde kutulu orijinal “matchbox”  oyuncak arabaları görünce dayanamayıp bir tane alıyorum koleksiyonuma ve hikayesini hatırlıyorum hemen : 2. Dünya Savaşının ardından Avrupa’da yaşanan büyük yoklukta, İngiltere’de çocukların okula, kibrit kutusundan büyük, oyuncak götürmesine izin verilmez. Uyanık girişimci kardeşler Leslie ve Rodney Smith, kibrit kutusu büyüklüğünde ve 1 Sterlin fiyatında arabalar üretmeye başlar ve ”Matchbox” markasını tescil ettirirler…  Ve çok ilginç yaptıkları ilk arabalar Ferrari, Porsche falan değil, Asfalt Silindiri, Damperli Kamyon ve  Beton Mikseri olur… Yani o zamandan beri çocukları tüketime değil üretime özendirmek adamların adeti ….  







Kural : Tarihte hep üreten toplumlar, tüketen toplumları sömürmüştür. Unutma üretim güçtür, tüketimden kaçamazsın artık devir değişti ama olabildiğin kadar da üretici ol ...  

Hiç yorum yok: