13 Temmuz 2015 Pazartesi

Taş gibi, Marburg, Almanya

Steinexpo “taş fuarı” yani… Klasik bir fuar alanında değil,  Almanya’da aktif bir taş ocağının içinde düzenlenen, interaktif bir fuar. Madencilik ve Ocakçılık ile ilgili makine ve malzemeler bizzat çalışarak sergileniyor. İlginç başarılı bir organizasyon… Frankfurt’tan 100 km uzakta tipik Alman köyleri arasında bir bölge… Bir katılımcı firmanın düzenlediği yarışmada biraz da Türk “sempatimi” kullanarak kazandığım helikopter turu ile havadan çok keyifli seyrettim Alman Köylerini ve Fuar Alanını. ( Bu arada Helikopterle ilgili son tecrübem hiç de hoş değildi, askerlik dönüşü.. onu da mutlaka anlatmalayım )


Biz de bayimizle birlikte ilk kez katıldık ve fuar alanına en yakın yerleşim birimi Marburg şehrinde kaldık. Daha önce hiç duymamıştım, Marburg bir öğrenci şehri, toplam 80 bin nüfus’un 35 bini öğrenci…  Dünyanın en eski üniversitelerinden biri 1527'de derebeyi Phillipp tarafından kurulmuş Marburg Philipps Üniversitesi hala aktif ve tarihinde 7 nobel ödüllü öğrencisi var.    


Bir tren istasyonu, bir nehir ve bir meydandan oluşan klasik Alman şehir merkezinden farklı olarak Marburg’da şehrin girişteki Elizabeth Kilisesinden, tepedeki Landgrafen Kalesine çıkan çok keyifli bir parkur olan, trafiğe kapalı, eski Alman Mimarisi binaların ve minik kafelerin ve dükkanların bulunduğu “eski şehir” yolu mevcut…


Eski şehir yolunun sonunda, Kaleye çıkmadan hemen önce, çok keyifli restoranları, kafeleri, tarihi binaları, heykelleri, yeraltı birahaneleri  ve sokak müzisyenleri ile küçük bir meydan var tabii, meydansız Avrupa Şehri olur mu hiç? ( İstanbul hariç )  


Tüm günün yorgunluğunun ardından, açık güzel bir hava da yeni dostlar, yeni tatlar, yeni mekanlar içinde, hiç beklemediğin bir anda sokaktan gelen bir keman sesi ne kadar iyi geliyor, tarifi zor gerçekten.
Bu arada bayimiz Axel’in 6 yaşındaki oğlunu Maça götürürken koruyucu kulaklık taktığını öğrenince, ve 1913 yılında kurulan köklü, büyük bir firmanın 3. Kuşağı Max’in ne kadar mütevazi ve ne kadar kültürlü olduğunu görünce bir kez daha anladım, bu işler biraz da genetik, sonradan öğrenilmiyor, öğretilmiyor…


Frankfurt havalimanından, 100 km yol gelip, önce fuara gidip, sonra otele yerleşip, en son bavulunu açınca seyahat ve iş arkadaşım, Gökhan, en üstte bir sütyen gördüğünde anladı yanlış bavulu aldığını ama artık çok geçti… Ertesi sabah o kadar yolu geri tepip kendi bavulunu buldu ve ikimize de ders oldu;  bavulun ne kadar farklı olursa olsun etiketini mutlaka kontrol et.


Kural : Son cümleyi oku… 

Hiç yorum yok: