10 Kasım 2009 Salı

Cennet Cehemmen birarada, Helsinki


"Hell sinki" diyor rockçu, punkçı, yaşları en fazla 16 olan, "marjinal" gençlik ( ki başka hiç bir şehrin sokaklarında bu kadar çok görmemiştim onlardan ) bu şehirdeki yaşam tarzlarını kastederek ...
Gerçi, dandik bir kaç karaoke bar, uyduruk bir kaç rock bar ve bildiğin piyanist şantörlü, bizim tavernaların Avrupa görmüşü, dans kulüplerinden başka bişey göremedim ben Helsinki gecelerinde ya hadi neyse ...



Ve yine "Hell sinki" diyor diğer büyük bir kalabalık; karanlık, kasvetli, yağışlı, soğuk havasını, yaşlı insanlarını ve can sıkıcı kent yaşamını kastederek ...


Oysa Helsinki'nin hemen dışındaki Hamelinaa ve Hyvinkaa'daki ahşap ve kesinlikle tel örgüsüz evleri görünce, yemyeşil bir coğrafyada, "işte budur" demiştim "cennet huzuru" ....
Sonra fıkra gibi bir İtalyan, bir İsveçli, bir Türk ve bir Fin'li "ne olacak bu gençliğin hali" diye konuşurken, geçen yıl Finladiya'da 6 ay arayla, oynadıkları bilgisayar oyunundan etkilenip, okullarını basıp, tarayan öğrencilerin hikayelerini duyunca, "Allah sonumuzu hayretsin" diyebildim ancak...



Ve fakat ne kadar da yakışmış bu sade ve renksiz şehre, rengarenk bisikletler ...

Avrupa'nın, içi ve dışı, en sade, en az süslü, katedralidir, Helsinki Katedrali muhtemelen ....

Peki neden herkesin suratı asık, bu kadar etkiler mi insanı iklim ?


Ve ne kadar güzel her şeyin doğal ahşap olması ... bol ve ucuz ya, hava alanı bile masif parke kaplı ....İskandinavya hayallerimi, biraz kırıklığa uğratan, Finlandiya ve biraz hoyrat ve sigara içen ve yere tüküren Sami halkının müsadesiyle, Stokholm, Bergen ve Kopenag'a erteliyorum ...


Sahi aslında cennet de cehemnem de, bizim içimizde de, bizim haberimiz mi yok acaba ?

Hiç yorum yok: